“İdare-İ Maslahat Lüksümüz Yok, Artık Daha Proaktifiz”

“İdare-İ Maslahat Lüksümüz Yok, Artık Daha Proaktifiz”

“İdare-İ Maslahat Lüksümüz Yok, Artık Daha Proaktifiz”

ÖZEL HABER - Geçtiğimiz yılın Ocak ayında yapılan Genel Kurul sonrasında Uluslararası Nakliyeciler Derneği’nin (UND) Başkanlığına yeniden Çetin Nuhoğlu seçildi. Daha önce UND İcra Kurulu Başkanlığı görevi yapan Fatih Şener de tekrar aynı göreve getirildi. O tarihten bu yana yani yaklaşık 1.5 yıllık dönem içinde UND’nin vize, kota, geçiş belgesi, ihracatta yabancı plakalı araçların payının artması, Türk TIR’larına getirilen tren kullanma zorunluluğu gibi birçok sorunun çözümüne yönelik mücadelesinde UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener’in ön plana çıktığını gördük. Peki geçen 1.5 yıllık dönem içinde UND bu sorunların çözümüne yönelik ne gibi çalışmalar yaptı? Hangi metotları uyguladı? Bu sorunlarla mücadele neden önemli? Tüm bu sorunlara tam bir çözüm sağlandığında Türk uluslararası karayolu nakliyesinin geleceği ne olacak? Tüm bu soruları UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener’e sorduk. İşte Fatih Şener’in www.yesillojistikciler.com’a anlattıkları…

BÜTÜN İŞLERE FARKLI YAKLAŞIM SERGİLEMEYE BAŞLADIK

Göreve geldiğimizde UND’nin bütün işleri için biraz daha farklı bir yaklaşım sergilemeye başladık. Örneğin yabancı araçlarla ilgili mücadelede, bu sorunun sebeplerini araştırdık ve bu sebeplerle mücadele etme yolunu seçti.

UND'nin yeni dönemde ilk önemli eylemi şoförlerle birlikte Avusturya'da Türk TIR'larının trene binmeye zorlanması konusunda yapıldı.

TEMEL AMACIMIZ TÜRK ARAÇLARININ PAYINI VE GELİRİNİ ARTIRMAKPazardaki Türk araç payını ve gelirini artırmayı amaçladık. Derneğin temel misyonu bu aslında. Çünkü Batı Avrupa’ya ayda 2 sefer yapan Türk araçları ayda 1.5 sefer yapmaya başladı. 2008 yılında Türkiye’den Avrupa ülkelerine 400 bin taşıma yapılıyor ve bunun 335 binini Türk plakalı araçlar yaparken 65 binini yabancı araçlar yapıyor.

TÜRKLER YAVAŞ VE PAHALI DEDİLER

5 yıl sonra yani 2013’e gelindiğinde ise toplam taşıma sayısı 500 bine çıkıyor ancak Türk plakalı araçların taşıma sayısı 310 bine düşerken, yabancı plakalı araçların taşıma sayısı 190 bine çıkıyor. Korkunç bir sayı. Biz burada direkt yabancıya düşman olmak yerine bunun sebebini araştırdık. Mal taşıtan ihracatçılara şunu sorduk: Niçin yabancıyı seçiyorsun? Dediler ki, ‘Türkler yavaş ve pahalı.

PEKİ NEDEN YAVAŞIZ?

Peki neden yavaşız diye baktık. Bu yavaşlamada gümrük geçişleri, kapılardaki beklemeler gibi sorunlar olduğu gibi bir de tren beklemeleri sorunu var. Daha önce 3 hat üzerinden tren üzerinden Avusturya’yı geçen sektör, iki hattan geçmek zorunda kalmıştı. Çünkü Aralık 2012’de Macaristan’dan trene binilerek yaklaşık 25 bin aracın geçtiği hat kapatıldı. Dolayısıyla bekleme süreleri uzadı.

TIRLARIMIZ AVRUPA’YA BİSİKLET HIZI İLE GİDİYOR

Bir hesap yaptık. İstanbul-Köln 2 bin 588 kilometre. Bazı araçlarımız 8 günde gidiyor. TIR’larımızın saatteki hızı yaklaşık 13.5 kilometre oluyor. Neredeyse TIR’larımız bisiklet hızında gidiyor. Bir binek araba ile gittiğiniz gibi gidemezsiniz. Ama normalde 3 güne gidilir. Bizim araçlarımız ise Batı Avrupa’ya 6 ile 8 gün arasında gidiyor.

TEK YÖNLÜ TİCARET TAŞIMACIYA KAN KAYBETTİRİYOR

Türk taşımacısı aslında ciddi bir kan kaybı yaşıyor. Bunun nedenlerinden biri Türkiye’nin genel olarak yakın komşuları ile dış ticaretinin tek yönlü olması. İhracat yapıyoruz ama dönüş yükümüz o kadar fazla yok. Gidilen ülkeden boş dönme riskin var. Öyle ise gidiş maliyetin artmaya başlıyor. Ama o ülkelerden bize gelen araçlar zaten gelirken yük ile geldikleri için buradan ülkelerine yük götürdüklerinde bizimkilerden çok daha ucuza yük bulabiliyorlar.

MAZOT İRAN’DA 12 SENT, TÜRKİYE’DE 2 DOLAR

İkinci sebep ise şu: Dünyanın en ucuz mazotu ile dünyanın pahalı mazotu aynı bölgede komşuluk ilişkisi yaşıyor. İran’da 12 sent, Türkiye’de 2 dolar. Her yerde bu durum var. Böyle olunca kendi ülkesinden yüklü gelen o ülke araçları avantajlı duruma geliyor. Zaten bir navlunu var. Geliyor buradan da bir yük alıyor. Türkiye’nin böyle bir durumu var.

TİCARETİMİZ GERİLİYOR

Batı, aslında ticareti engellemek için taşımayı engelliyor. Böyle bir durumumuz var. Acayip kısıyorlar. Aslında o ülkeler de kaybediyor. Normalde Avrupa’da belge sorunu yaşadığımız tek ülke İtalya’dır. Avrupa’da Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile çok ciddi artışlar olmasına rağmen İtalya’da çok düşük artış var. Ticaretimiz geriliyor. İki tür belge var. Birincisi transit geçiş diğeri ise ikili belge. Ro-Ro ikili belgeye giriyor. İkili belge yetersizse, Ro-Ro ile de gitsen İtalya’ya giremezsin. İtalya’da olaya tamamen ticaret odaklı bakılıyor. İtalya’dan transit geçiyorsanız, Avusturya’ya doğru gideceksiniz. Sınırsız geçersiniz ama yatayda Fransa’ya doğru gidecekseniz orada 6 binde fazla araç geçemez, diyor.

TRIESTE’NİN ÖZEL DURUMU VAR, ORADA KOTA SIKINTIMIZ YOK

Trieste’nin durumu ise özel. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu zamanında kalma özel haklara sahip Trieste. Bu nedenle burada bizim kota sınırımız yok. Venedik mesela liman yapmaya çalışıyor ama orada aynı şartları sağlayamıyorlar.

EYLEM YAPTIK, AVUSTURYA TAVİZ VERDİ

Biz eskiden Avusturya’yı geçmek için ne yapıyorduk? Macarlar’ın Sloveyler’in ya da İtalyalar’ın trene binip Avusturya çıkışına gidiyorduk. Ancak şimdi durum öyle değil. Bir trene en fazla 20-22 araç biniyor. Bir anda 100 araba gittiğinde 5 tren. 5 tren 2.5 gün demek. Biz bu dönemde özellikle tren ile mücadeleyi başlattık. Avusturya’nın Türk TIR’larını trene binmeye zorlamasına karşı eylem yaptık. Eylemler sonucunda Avusturya tavizleri verdi. KUK toplantısında tren şirketi ile toplantı kararı aldık. Gittik şoförlerin beklediği yerden toplantıya canlı bağlantı yaptık. Orayı görsünler diye. Olumlu bir toplantı geçti. Sefer iptallerini engellemek için bir takım işbirlikleri geliştiriyoruz. İkinci toplantımızı Ekim ayında yapacağız. Avusturya’dan bizim geçiş belge sayımız 15 bin idi. Şimdi 55 bin binerse 70-80 bin civarında yani yüzde 30 civarında bir artış oldu. Bonus kazanılıyor.

BİRÇOK İNSANA ÇILGIN GELEBİLİR

Avrupa’ya yapılan taşımanın zorluklarını anlatmak için ‘Kızma Birader’ oyununu Türk taşımacısının Avrupa taşımalarında yaşadığı zorlukları anlatacak şekilde tasarladık. Mayıs ayında Almanya’nın Leipzig kentinde yapılan Uluslararası Ulaştırma Forumu (ITF) Yıllık Zirvesi’nde Kızma Birader oyununu Alman, Fransız ve Türk bakanlara oynattırdık. İnanamadılar. Atıyor zarı “Bulgaristan’dasın, dua et, zor bir ülkedesin” diyor. Atıyor zarı, “polis kontrolündesin ceset torban yok” diyor. Bakan diyor ceset torbası ne diyor, arabada bulunması lazım yoksa 400 euro cezası var. Bunları yaptık. Bir de bunları çok mütevazı bütçeler ile yapıyoruz. Tekeri kırık bir TIR yaptık. AB’nin taşımadan sorumlu başkan yardımcısı nasıl vereceksiniz dediler, vereceğim dedim. Gittim bir toplantıdaydı. Konuşmaı bitti kürsüden indi gittim “merhaba” dedim. “Bu nedir” dedi. “Türk taşımacılarının size hediyesi. Türk taşımacısının Avrupa’daki halini anlatıyor. Bu tekeri lütfen yerine takın” dedim. Bunlar birçok insana çılgın gelebilir. Şunu gördük: Avrupa’da dernekler, devletlerden daha çok muhatap buluyor.

DÜNYA BANKASI, KOTALARIN GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN DAHA FAYDALI OLMASININ ÖNÜNDE BİR ENGEL OLUŞTURDUĞUNURAPORLADI

Ekonomi Bakanlığı ile çok yakın ilişkiler içinde bulunduk. Burada bir metin önerdik dedik ki, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması’nın (GATT) 5. Maddesi desteklenmelidir. Ekonomi Bakanlığımız Bali’ye gitti orada bunu savundu hakikaten Bali’den bir karar çıkardı. Sonra Dünya Bankası bir Gümrük Birliği Değerlendirme Raporu hazırladı. 8 Nisan’da rapor açıklandı. Rapor diyor ki, AB Gümrük Birliği Türkiye ve AB için faydalıdır. Ancak daha fazla faydalı olmasının önündeki engelin taşıma kotalarıdır. Dünya bankası bunu söyledi. Çok önemli bir referans. Sonra, bunu 3 gün sonra Brüksel’de açıkladılar. Avrupa Genişleme Komiseri Stephan Fülle dedi ki, biz bundaki verilerin hepsini dikkate almak zorundayız.

BULGAR KAPIYI KAPATTI BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALDI

Bizim bu son bir 1.5 yılda yaptığımız bir şey de aslında, krizleri biraz da büyütmek de oldu. “kapıyı kapatırız geçemezsin” diye Bulgarlar bizi sürekli tehdit ediyordu. UND’nin tepkisi kapatın oldu. Zorladık, geldik Bulgar kapattı, boyunu ölçüsünü aldı, Bir daha da kapatmaz.

"AB İLE TEK BİR ANLAŞMA İSTİYORUZ AMA…”

Benim ihracatım bu kardeşim bana belge ver. Ben de sana vereyim belgeyi, anlaşalım. Şimdi, en son taleplerimize AB’den gelen cevaplar şöyle: “Türkiye ile AB arasında tek bir anlaşma imzalanma seçeneğini değerlendirmek üzere bir araştırma başlatmıştır.” Bu AB içinde yapılan bir araştırmanın sonucu. Aslında Temmuz’da bu raporla ilgili kesin açıklamayı bekliyorduk ama o sonuçlarda muhtemelen dünya bankası raporunun paralelinde olacak. Bizim hedefimiz AB ile tek anlaşma yapmak. Büyük ihtimalle AB’nin açıklamasını beklediğimiz raporda da büyük bir ihtimalle “tek anlaşma” sonucu çıkacak. Ancak, AB, Ukrayna veya başka bir ülke ile yaptığı türden bizimle tek bir anlaşma imzalamaya kalkarsa Türkiye’nin resmi pozisyonu açısından doğru olmaz. Çünkü biz AB ile gümrük birliği yapmışız, tam üyelik sürecindeyiz. Bu nedenle böyle bir anlaşmaya Türkiye sıcak bakmayabilir. Türkiye, benim zaten AB’den doğan haklarım var. Bu haklar kapsamında bunu ver bana diyebilir. Buradan Türkiye’nin resmi pozisyonuna aykırı bir sonuç çıkabilir. Sen zaten üye olmayacaksın biz sana bari ulaştırmayı başka bir şekilde çözelim dendiğinde, o noktada Türkiye’de tereddüt oluşabilir. Biz AB ile tek bir anlaşma yapılmasından yanayız ancak bu anlaşmanın Türk pazarına zarar vermeyecek şekilde olmasını istemiyoruz. Bir de şunun olmasını istemeyiz: Örneğin, AB derse ki al sana 400 bin belge sen de bana ver 400 bin belge. Sonra da o belgelerin tümünü Bulgarlara verirse bizim aleyhimize olur. Bu da kabul edilemez. Biz yine onlarla yapacağımız anlaşmada her ülkenin bizimle yaptığı ticaret hacminde belge kotası kullanılması istemeliyiz. Başka şeyler de çıkabilir. AB ile tek ülke dersen o zaman Fransa’dan Almanya’ya taşımamız bir kabotaja aykırı gelebilir. Dolayısıyla bu çok ince hassas yapılması gereken bir anlaşma olmalı.

IRAK’A YÖNELİK TAŞIMALARIMIZ YÜZDE 65 DÜŞTÜ

Irak’a yönelik taşımalarımız yüzde 65 civarında düştü. Irak’ın ortasına ve güneyine ciddi bir ticaret var. Görünen o ki, Kürt Bölgesi, IŞİD Bölgesi ve Şii bölgesi arasında uzun yıllar birtakım ihtilaflar olacak. Bölge güvensiz olduğu için kimse gidemiyor. Arada istikrarsız bir IŞİD bölgesi oluştu. Şu anda o sorunu aşmak mümkün değil. İran üzerinden taşıma seçeneği var. İran’da da yakıt fiyat farkı maliyeti ortaya çıkıyor. Bağdat’a gidiş maliyetimiz eskiden 3 bin dolar civarındayken şimdi 5 bin 500 dolara çıktı. Bunun yaklaşık bin doları da yakıt fiyat farkı. Özellikle ucuz ürünlerde, maliyette çok yansımaya başladı.

BİR TÜRK ARACININ İRAN’A GİDİP YÜK BULMASI ZOR

İranlı bir ithalatçı ya da ihracatçı İranlı araç dururken malını bir yabancıya taşıtırsa navlunun yüzde 10’u kadar ondan ekstra vergi alınıyor. Yani ceza ödüyor. Böyle bir durumda 4 bin dolarlık yük taşımanın cezası 400 dolar. Böyle olunca Türk’ün gidip oradan yük bulması zorlaşıyor. Türkiye’de İranlılara yönelik öyle bir yasa yok. Biz diyoruz ki yük araç ve sürücü ayrılmaz bir bütündür. Araca üreteceğin zorluk yüke üretilmiştir, sürücüye üretileceğin zorluk yüke üretilmiştir

SURİYE KONUSU

Suriye’de 100 bin taşımamız vardı Şu anda hala kapıdan girip ciddi bir sefer var. Gidiyorlar yükleri kapını öbür tarafında bırakıp geliyorlar. Ama Suudi Arabistan’a Emirliklere, Katar’a gidecek yüklerde Mısır üzerinden gidiyorduk. Orada da istikrarsız Ro-Ro’lar çalıştı. Sonra bir yıl önce UN Ro-Ro’yu o bölgeye yönlendirdik. Düzenli bir hat işledi. O da bir ay önce durdu. Bir başka Mısırlı geldi daha rekabetçi ucuz bir fiyat ile girdi. Nakliyeci onu tercih etti, o çalışıyor.

SÜRÜCÜLER DE PİLOTLAR GİBİ VİZE ALMASIN İSTİYORUZ

Biz diyoruz ki, mallar serbest dolaşacaksa, malların kendisi yürümediğine göre, malları taşıyan sürücülerin de serbest dolaşması lazım.  Dedik ki pilotlar vize almıyor. Dediler ki, bu uluslararası bir kuraldır. AB’nin Türkiye Büyükelçisi’ne gittik ve dedik ki, “Yanlış yapıyorsunuz. 180 günlük vize alıyorsun 6 aylık süre içinde en fazla 30 gün konaklayabiliyorsun.” Schengen başladığında İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika’da geçerli oluyor ve bu ülkelerin toplam 1 milyon 300 bin kilometre kadar alanı var. Bugün Schengen’in geçerli olduğu alan 4 milyon 500 bin kilometrekare. 3 kat artmış. Schengen bölgesi genişliyor. O bölgedeki sürücünün hayatı daralıyor. Bir de Türk sürücüleri tren beklemek zorunda kalıyor ve ciddi zaman kaybı yaşıyor.

AVRUPA’YA 40 YILDA TEK BİR ŞOFÖR BİLE İLTİCA ETMEDİ

Bir şey daha yaptı AB. Eskiden şöyleydi 6 ay vize ile 90 gün kalıyorsun sonra yeni vize alıyorsun yani eskiden 6 ay içinde 90 gün Schengen bölgesinde kalabiliyordun. 1 Ocak’tan 30 Haziran’a geldin bitti vizen geliyorsun, 1 Temmuz’dan 30 Aralık’a kadar yeni bir vize. Şimdi öyle demiyorlar diyorlar ki herhangi bir zamanda, bakarız son 6 ayda son 90 gün kalmışsa gidemezsin. Ne demek bu? 1 Ocak’ta aldın vizeni 15 Ocak’ta çıktın. Girdin çıktın, girdin çıktın tam 90 günde bitti vizen. 15 Mayıs’ta bitti vizen sürücü vize alacak alamıyor, 1 Temmuz’a kadar bekliyor. 30 Haziran’a kadar evde oturuyor. Dolmasını bekliyor vizenin. 1 Temmuz’da vize alıyor. 2 Temmuz’da çıkacak bilgisayara bakıyorlar son 180 güne. 2 Temmuz’dan geriye doğru 2 Ocak’a geliyor. 90 gün kalmıştı ya bu sürücü, sen 90 gün kalmışsın diyorlar. Çıkamazsın. Bu yeni vize. Yeni vize diye bir şey yok. Ne zaman çıkacağım, 15 Ocak’ta çıkmışsın diyor. Tam dolmasına yetiyor 180 günün. 15 Temmuz’da gel diyor. O zaman çıkabilirsin. 15 Ocak’ta 5 gün kalmışsın. Şimdi de 5 gün kalabilirsin diyor. Saçma bir şey. Bunu AB’nin Schengen müdürüne anlattık.  Çok başarılı değildi açıkçası. AB’nin eski genişlemeden sorumlu konsey üyesi Günter Verhaugen bizim danışmanımız oldu, onunla istişareler yaptık. Sonra AB’nin vize işlerine bakan iç işleri müsteşarı var. Onunla gittik görüştük faydalı bir görüşme oldu. Ne yapmamız gerektiğini, nereden yürüyeceğimize baktık. Bizim argümanları çok mantıklı buldular. Biz dedik ki bu geri kabul anlaşması var ya Türkiye’de imzaladılar. Şoför 20 yıldır gidiyor zaten Avrupa’ya. 40 yılda tek bir şoför bile iltica etmemiş.

VİZE INFORMANTION SİSTEMİ KURULUYOR, BÖYLECE DAHA AZ BELGE İSTENECEK

Sürücülerin vize sınırı kaldırılsın, çünkü bunlar turist değil. Ya da 6 ay boyunca bir sabit çalışırsa ya 15-20 günde bir mesela, ülkesine dönme şartı koyun. Bir de, adam 20 yıldır geliyor sürücü her seferinde ondan SSK belgesi, o, bu, davetiye istiyorsun. Yakında Vize İnformantion diye bir sistem kuruluyor. Çok sık seyahat eden Schengen bölgesine çok sık giren insanlar için her vizede aynı evrakları istemeyecekler. Kolaylık sağlayacaklar yani.

BİRAZ DAHA PROAKTİFİZ

Biz dedik ki, geri kabul anlaşması içerisine sürücüler ve iş adamlarını koyun. Bunu Dışişleri Bakanlığımıza da ifade ettik. Bizim Batı’ya çalışan araç sayımız 20 bin, sürücü sayımızda olsun 25 bin. UND son dönemde belki biraz daha proaktif daha böyle kalıplarını aşan bir tarzda ilerlemeye çalışıyor. İcra’ya yönetimin desteği bu anlamda olumlu. Biz en tepeden temaslarla imkanları ve şartları zorluyoruz. Ben umutluyum, bu konuda.

VİZE SEKTÖRÜN ÇOK ÖNEMLİ SORUNUDUR

Avrupalılar diyor ki iltica etmekse yasa dışı göç ise bunlar riskli grup değil. Tek riskimiz Avrupa iç piyasasına müdahaledir. Bir modelle bu durumu engelleyin güvence altına alın bir modelle, 25 bin çok sayı değil dedik. Buralardan sonuç elde ederiz diye düşünüyorum ama edemezsek, sektörün çok öncelikli bir sorunudur vize sorunu.

HEDEFİMİZ YILSONUNA KADAR YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜ BELGESİ SAHİBİ FİRMA SAYISINI 20’YE ÇIKARTMAK

Dedik ya Türk araçları çok yavaş. Yavaşlığın sebebi de içerideki beklemeler. Gümrüklerdeki prosedürler. Yetkilendirilmiş Yükümlü belgesi sahibi olanlar bu birçok avantaj elde edecekler. Bugüne kadar lojistik sektöründen 4 firma yetkilendirilmiş yükümlü belgesine sahip. Biz bu konuda sektörün faydalanması için eğitimler başlattık. Hedefimiz yılsonuna kadar sayının 20’ye çıkması.

YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜ YAKIN ZAMANDA REKABET UNSURU HALİNE GELECEK

En büyük 20 firmayı gümrüğe uğrama yükünden kurtarırsak, bu küçük firmalara da çok fayda sağlayacak. Yani gümrükte ciddi bir hafifleme sağlarız. Belki de yüzde 20’sini yaparak toplam araç hareketinin yüzde 40’ını gümrüklerden kurtarabiliriz. Bu anlamda UND yönetiminin bizlere verdiği bir hedef var. Biz de dedik ki, bu danışmanlık eğitimini ekonomik hale getirebilmek için toplu eğitim toplu danışmanlık yapalım dedik. Şu anda birçok firma eğitimlere hemen başladı. Yetkilendirilmiş Yükümlü konusu yakın zamanda yakın zamanda bu, pazarlama unsuru haline gelecek. Rekabet unsuru haline gelecek.

SÜRÜCÜ DERNEĞİ KURAN AVUKATLAR

Bize gelen bilgilere göre son dönemde avukatlar sürücü derneği kurmaya başlamışlar. Sürücü haklarını savunuyorlar. Mahkemelerde de bilirkişi olup bir takım yaklaşımlar içine giriyorlar. Sektörün burada geleneksel iş yapma yöntemi var. Arada yasalar, mevzuatlar birçok şey değişmiş ama sistem gelenekselde kalmış. Bir defa mevcut, dokümantasyon yapısı itibari ile bugüne kadar olan işin temizlenmesi lazım. Şoför seferde olduğu için şoföre ait evraklarda aldım imzaladım, ibra ettim gibi evraklar yerleşik bir büroda çalışanlar kadar çok kolay alınamıyor. Geri dönük olarak 7-8 yıl öncesine ilişkin de, bir taleple karşılaştığında sektörde kurumsallaşma da çok üst seviyede olmadığı için bazı üyelerde kendini ibra etmekte belgelemekte bazı zorluklar çekiliyor. Aslında bir takım kötü niyetli kişilerde sürücüleri istismar ediyor. Bu öyle ki, bu davalar yüzünden sektörden çıkmak zorunda olan insanlar var.

ÇALIŞMA BARIŞINI ZEDELİYOR

Ben özellikle eylemlere gittiğimizde görüyorum, bir sürücü diyor ki, ‘benim öyle bir şeyim yoktu ama arkadaş mahkemeye ver ne çıkarsa kardır dedi. Avukat da aldığımı paylaşırım şeklinde, dava açma niyetinde olmayan insanlara bile davalar açtırıyor. Bu sayede çok ciddi rantla edildiği söyleniyor aslında, sürücüye de bu paranın çok düşük bir kısmının gittiğini, aslında paranın başkaları tarafından ranta dönüştürüldüğüne dair şeyler var. Bu aslında çalışma barışını da zedeliyor. Yani bir süre sonra sektörde, bu tip davranışlarla çalışılacak şirket bırakmayacaklar. Aslında UND, bugüne kadar sürücülere karşı sergilediği tavırla sürücülerinin hamisidir yani.

KOMİSYON NELER YAPIYOR?

Bu konuda bir çalışma barışı sağlamak için avukatlardan oluşan bir komisyon kurduk. Şirketler kendilerini nasıl ifade edebilirler. Avukatlar kendi aralarında bilgi paylaşımı yapıyorlar. Davalar, davalardaki tavırlar, gösterilen deliller… Bir diğer konu da bir daha bu olaylar olmaması için nasıl çalışılmasına dair sistemler, işe alırken hangi evraklar imzalatılmalı, ödemelerde hangi evraklar tutulmalı, işten çıkarmalar olursa ne tür evraklar tutulmalı. Bunları formatlarını oluşturduk hukukçu dili ile. CD’lere koyduk ve bunları dağıtıyoruz. Bu sistemde aslında işçinin ve işverenin haklarını koruyacak evrensel dokümantasyon sistemini oluşturduk. Yani davaya konu olmayacak bir çalışma sistemi kurmaya çalışıyoruz. Bunu biz yayınladık. İstanbul’da duyurduk. Eğitimlerini verdik. Mersin’e gideceğiz, o bölgelere anlatacağız. Bütün üyelere duyurduk dedik ki, alın buraya antetli kağıdınızı koyun bunlar kullanın işe giriş evrakı, sözleşmeler işten ayrılma evrakları ve benzeri ama aynı zamanda tabi şu anda süren davalar var. Hazırlanan bu çalışmaya göre sözleşme yapıyorsa ve firmalar o evraklara göre kendini ifade ederse ve sürücüye yönelik yükümlülükleri yerine getirmişse bir sorun yaşamaz.

İŞTEN AYRILDIKTAN 8 YIL SONRA DAVA AÇANLAR VAR

Öyle davalar var ki, bir sürücü kendi isteğiyle işten ayrılmış. Aradan 8 yıl geçmiş. Avukat demiş ki, dava aç. Açmış sonra, kazanıyor diyor ki ben baskı altında aldım kararı. Niye 8 yıldır dava açmıyorsun deyince çünkü senetim vardı ellerinde ve tehdit altındayım. 8 yıldır niye söylemedin. Adam diyor ki yok senet bende. Senedin olmadığını ispat et diyor mahkeme, işveren olmayan bir şeyi nasıl ispat edeyim diyor.

BATAN GEMİDE BRONZLAR PARLATILMAZ

Biz burada belgesi, bilgisi tam bir araç ile yurt dışına çıkmak istiyoruz. Hakikaten bizim bilgisizliğimizi, belgesizliğimizi, istismar eden bir yaklaşım var. Bizimki aslında hani ‘batan gemide bronzlar parlatılmaz’ derler ya o hesap. Çok köklü meseleleri çözmek için uğraşırken aslında diğer meselelerimizi bakamıyoruz, çünkü köklü meseleler bizim enerjimizi alıyor. Bizim radikal olarak her şeyi sorgulamamız lazım. UND’de, bu UBAK sistemini tartışalım demiştik. İlk önce ya bu nasıl olur dediğimizde, demişlerdi şimdi gerekirse UBAK’tan çıkarız demeye başladık. UBAK belgesi ile Türkiye üzerinden 80 binden fazla taşıma yapılıyor. Bu belge aslında üçüncü ülkelere de taşıma yapmak için tasarlanmış bir belge. Bu ne demek? Bir ülkeye gidersin, o ülkeden senin ülkene dönüş yükün yoktur. Boş gelmemek için o ülkeden başka bir ülkeye gidebilmen gerekir. O hakkı verir sana. Türk taşımacıları üçüncü ülkeler arasında kullanmıyor bunu. Nerede kullanıyor? Kendisine üretilmiş ikilide üretilmiş sanal zorlukları aşmak için kullanıyor. Hani ben başta dedim ya Türkler pahalı ve Türkler yavaş. Yavaş çünkü tren bekliyor. Niçin pahalı? Çünkü bizden Bulgar 86 euro, Romanya 238 euro, Macarlar 436 euro para alıyor. Neden Türksün diye alıyor. Başka hiçbir anlamı yok.

BU GİDİŞLE SEKTÖR BİTER!

UND İdare-i Maslahatçılığı bıraktı. Biz UND olarak olayların üzerine gidip çözmek istiyoruz. Çünkü bugüne kadar ki tavırla payımızı 400 binde 335 bin, 500 binde 310 bine indirmişiz. Bu gidişle sektör biter.

Etiketler :