“Lojistik sektörü suni olarak şişiriliyor!”

“Lojistik sektörü suni olarak şişiriliyor!”

“Şu an sektörde çok büyükler, büyükler, orta ölçekliler ve küçükler var

ARC Global Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Çınar 

ÖZEL HABER - Türkiye lojistik sektörü son yıllarda önüne önemli hedefler koydu. Bu hedeflerden en büyüğünü “Bölgesinin Lojistik Üssü olabilmek” oluşturuyor. Bu hedefe ulaşabilmek için ise lojistik firmalarının güçlü ve global pazarda söz sahibi olması gerekiyor. Öte yandan Türkiye’nin lojistik altyapısını tamamlaması gerekiyor. Birçok kamu ve özel sektör yöneticisi Türkiye’nin lojistikteki geleceğinden bahsederken çok güzel tablolar çiziyorlar ancak tablo o kadar da cezbedici değil. Çünkü yerli lojistik firmalarını bir bir güçlü yabancı lojistik firmaları satın alıyor. Türkiye’nin doğu-batı ticaretinin tam ortasında olması yani coğrafi konumu ülkeyi lojistik açıdan cazibe noktası haline getiriyor. Bu demektir ki, gelecekte yabancı lojistik firmaları sektöre yön verecek.Öte yandan bir diğer önemli tehlike lojistik eğitimlerinde yaşanıyor. 1999 yılına kadar hiçbir üniversitede lojistik eğitimi verilmezken bugün 60’dan fazla üniversitede lojistik eğitimi veriliyor. Ağırlıklı 2 yıllık olan bu lojistik eğitim yerlerinin sayısının fazlalaşması “nitelikli mezun” konusunda problemlerin yaşanacağını ve yaşandığını gösteriyor. Çünkü yeterli sayıda lojistik eğitimi verecek eğitmenler konusunda sıkıntılar söz konusu.www.yesillojistikciler.com olarak bu iki konu ağırlıklı olmak üzere lojistik ile ilgili birçok konuda ARC Global Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hakan Çınar’a sorular yönelttik. Hakan Çınar, hem akademik kimliği ile hem de lojistik firması sahibi. Bu iki kimliğinin de etkisi ile sektörü çok yakından takip ediyor. Yani lojistik sektörünü en iyi okuyan kişiler arasında yer alıyor. İşte Hakan Çınar’ın sektörle ilgili çok önemli değerlendirmeleri…

“GERÇEK ŞU Kİ YETERİNCE EĞİTMEN YOK”

Türkiye’deki üniversitelerde lojistik ile ilgili bölümlerin sayısı her geçen gün artıyor. Sayıları sektörün ihtiyacının da ötesine geçti denilebilir mi?

Aslında eğitim işi üç sac ayağından oluşuyor. Bir eğitim kurumu, iki eğitim alacak öğrenci ve üç eğitmen. İlk iki ayakta problem yok. Türkiye’de lojistikle ilgili bol miktarda eğitim kurumları var. Baktığınızda bu konuda bir sıkıntı yok. Çok fazla da üniversite oldu. Şu anda lojistik ile ilgili 60’ın üzerinde üniversitede eğitim veriliyor. Öğrenci de bol. Çünkü lojistik revaçta bir sektör olarak düşünülüyor ve pek çok öğrenci bu bölümlere kayıt yaptırıyor. Ancak söyleyince insanlar biraz kızıyor ama gerçek şu ki yeterince eğitmen yok. Bunu söylediğimizde lojistik bölümünde öğretim görevlisi arkadaşlar alınıyorlar. Onların alınmasına hiç gerek yok. Çünkü onlara hiçbir sözümüz yok, onlar ellerinden gelenin fazlasını da yapıyorlar. Ama lojistik çok saha odaklı bir iş. Nasıl ki, Tıp Fakültesi’nde okuyan öğrenci hastane ile entegre bir şekilde eğitim alıyorsa lojistik bölümlerinde de mutlaka ve benzer sistemi kurulmalı. Yani normalde bir lojistik şirketinin partnerliği ile ancak bir üniversite hayata geçebiliyor olmalı. Aksi halde bu çocuklar lojistiğin L’sini fiili olarak görmeden sadece kağıt üzerinde, masada, çizimlerle, fotoğraflara sınıfta dinledikleriyle mezun oluyorlar. Bunlarla da artık ne kadar eğitim alıyorlarsa öyle mezun oluyorlar ve lojistik şirketlerine girdiklerinde bir anda sudan çıkmış balık gibi kalıyorlar. Hayatta TIR görmeden, hayatta navlun hesabının ne olduğunu bilmeden, konteynerin ölçülerini bilmeden lojistik mezunuyuz diye bu arkadaşlar iş arar durumla karşı karşıya kalıyorlar.

“TEHLİKELİ BİR DURUM VAR!”Bu durum lojistik bölümlerinde okuyan öğrencilerin geleceği için bir tehlike oluşturuyor mu?

Gerçekten tehlikeli bir durum var. Bence burada üniversitelerin kesinlikle hem lojistik şirketleri ile hem de akademisyen kesimi ile entegre çalışmaya bir an önce başlamaları gerekiyor. Giden gitti, mezun olan oldu. En azından bundan sonrakileri kurtarmamız gerekiyor.

“BÜTÜN ÜNİVERSİTELERİ KUCAKLAYAN BİR İŞBİRLİĞİ OLMASI LAZIM”

Eskiden üniversite-sanayi işbirliği diye bir söz vardı. Şimdi üniversite-sektör işbirliği öne çıkıyor. Bu yeterli mi?

İki taraf arasında yeterince sağlıklı olmasa da, en azında organize ve kurumsal değil, iyi niyet çerçevesinde kişisel gayretlerle ve ilişkilerle kurulan iletişim var. Baktığımızda hepimizi iyi niyetle bir şeyler yapmaya çabalıyoruz ama yeterli mi? Son derece yetersiz ve kesinlikle ve kesinlikle organize ve bütün üniversiteleri kucaklayan bir işbirliği olması lazım.

“İÇLER ACISI…”

Bu ilişki lojistik firmalarının ve lojistiğin ağırlıklı olduğu bölgelerde yapılabilir ama ya diğerlerinde…

İş sadece İstanbul, Ankara ve İzmir’le de sınırlı değil tabi. Çeşitli illerde de lojistik bölümleri var. Oralar zaten iyice içler acısı durumda. Birçok ildeki üniversiteye gittim, konferans ve benzeri amaçla onlar bırakın lojistik şirketi görmeyi hakikatten mesleği lojistik olan insan dahi görmemişler.  Sadece kağıt üzerinde anlatılan lojistik diye bir kavram var. Ne olduğunun farkında değiller. Lojistik firmaları şart değil, o bölgelerdeki sanayi ve diğer ticari işletmeler de lojistik, dış ticaret, nakliye departmanlarını bu üniversitelerle belli ölçüde entegre edebilirler ve gençlere destek verebilirler. Kısıtlı da olsa bunların örneklerine de rastladığımı söyleyebilirim.

ANADOLU’DA İSTANBUL KADAR OLMASA DA BİR DEĞİŞİM VAR”

Türkiye’de lojistikte outsourcing yani dış kaynak kullanımı fazla değil ama…

Doğru, outsourcing fazla gelişmiş değil. Perakende sektörü bu konuda çok daha ileri düzeyde. Bu da aslında perakende de yabancı oyuncuların çok olmasından kaynaklanıyor. Yabancı oyuncular bu konuda Türkiye’de öncü oldular. Onları gördükten sonra Türk şirketleri biraz daha cesaret alabiliyorlar. Yavaş yavaş da olsa bir şekilde outsourcinge sıcak bakmaya başlıyorlar. Yerli şirketler arasında da var tabi ama biraz daha yavaş ilerliyorlar ve bu konuya temkinli yaklaşıyorlar. Anadolu’ya gittiğinizde bu oran daha fazla düşüyor. Anadolu’daki firma şöyle düşünüyor: Ben outsourcinge inansam bile bunu yapacak şirket yok ki zaten diyor. Tamam nakliyeciler var ama benim depomu yönetecek, dağıtımımı organize edecek bu düzeyde firma Anadolu’da bulamıyoruz diye söylüyorlar genelde. Ama bu bir değişim ve bu değişim başlamış durumda. Bunu da sağlayan aslında hem ticaretin çok hızlı gitmesi hem de lojistik şirketlerinin de her geçen gün güçlenmesi. Anadolu’daki firmaların da bu işe bakışını kuvvetlendiriyor tabii. Gaziantep, Mersin, İzmir, Ankara, Kayseri gibi illerimizdekiler için lojistik artık çok uzak kavramlar değil. Lojistiği biliyorlar, yatkınlar dolayısıyla da Anadolu’da İstanbul kadar olmasa da bir değişim var.

Yabancı lojistik firmalarının Türkiye lojistik sektörünün şekillenmesinde önemli bir etkinliği var değil mi?

Bu konuda benim karanlığa doğru yol alıyoruz diye bir iddiam var. Lojistik sektörünü bankacılık sektörüne benzetiyorum. Bankacılık sektörünün 1990’lı yıllarda tabiri caizse coşması, o coşma ile beraber transferler, yüksek ücretler, yüksek maliyetlerin gelmesi…  Tüm bunlara bankacılık sektörü katlanmak zorunda kaldı. Çok para kazanmayı ümit ederek bunu yaptılar ama rüzgar, tersten esmeye başlayınca bu bankaların çoğu gitti. Geriye sadece birkaç tane Türk bankası kalabildi bazı bankalar ya birleşti, ya da yerli veya yabancı sermayenin altında toplandı. Sektör bir revizyona uğradı ve bir anda yabancı işletmelerin sayısı ciddi miktarda artmaya başladı. Lojistik sektöründe de gidişat buna benziyor. Sektör biraz da suni olarak şişirilmiş vaziyette.

“KARLILIKLARIN DA BİR ARTIŞ YOK!”

Nasıl?

Sektör büyüyor, ciddi paralar kazanıyor zannediliyor. Biz de atlanan bir şey var. Biz de maliyetler artıyor, fiyatlar hiçbir zaman artmıyor. Fiyat ve kazanç maalesef oransal anlamda yükselmiyor. Ancak siz oransal anlamda daha fazla hacmi yakalarsanız büyüyebiliyorsunuz. Şişmanlama ile büyümeyi karıştırmamak lazım. Bugün Türkiye’de büyük lojistik firmaları diye adlandırdığımız firmaların karlılıkları çok değil aslında. Karlılıkların da bir artış yok, sadece yarattıkları hacmin büyüklüğünde ile bir artış var. Bu da tehlikeli bir durum. Bu suni bir büyüme demektir. Çünkü karlılıkta ve verimlilikte artışın olmaması anlamına gelir. Sürdürülebilir olması da devamlı büyük müşterileri elde tutma ile olabilir, bunu da her şirket başaramıyor, o yüzden sektörde çok ciddi uçurumlaşma başladı.

“BİRÇOK YERLİ FİRMA ACENTELER VASITASIYLA ŞİRKETİNİ YABANCILARA PAZARLAMAYA ÇALIŞIYOR”

Sektördeki bu uçurumun fotoğrafı anlatır mısınız?

Sektörde çok büyükler ve küçükler var.  Dolayısıyla da bu durum küçük ve orta ölçekli işletmeleri her geçen gün zor duruma sokuyor. Bunun neticesinde de yabancı sermayeli şirketler Türkiye’deki potansiyeli gördükleri için bu durumdan çok rahatlıkla istifade edebilir durumdalar. Birçok yerli firma acenteler vasıtasıyla yabancı firmalarla ilişkiler kurup şirketlerini yavaş yavaş derinden derinden pazarlamaya çalışıyorlar.

Bu tip girişimler yapan firmalar çok mu fazla?

Bunu şu an çok fazla görmüyoruz ama ileride daha fazla görmeye başlayacağız. Türkiye’de şu an büyük ölçekli yabancı şirketler var. Gelecekte orta ve küçük ölçekli yabancı lojistik firmaları da Türkiye’de şirketler satın almak suretiyle piyasaya girmeye başlayacaklar. Bir süre sonra özellikle marka olmuş yerli firmaların sayısını inanın parmakla gösterebilir olacağız. Ben böyle bir iddia içindeyim.

“BENİM ENDİŞEM İLERİDE SEKTÖRDE BÜYÜK HACİMLİ YERLİ FİRMANIN HİÇ OLMAYACAK OLMASI”

Yabancı sermayeyi öcü olarak mı görmeliyiz?

Yabancı sermaye öcü değil ama yerli sermayeyi de kaybetmememiz lazım. Yerli girişimciyi, yerli iş adamını, lojistik firmalarını kaybetmemiz ve korumamız lazım. Bunları bir anda ortadan kaldırmamamız gerekiyor.  Herkesin buldum bir yabancı diyerek elindeki değeri de çok kolay satmaması lazım. Elindekini daha değerli hale getirmeyi başarmalı, kazandığını işe yatırmalı, işini büyütmeye çalışmalı, sektörünü büyütmeye çalışmalı. Ama maalesef bu yönde çaba gösteren firma sayısı çok fazla değil. Bu yüzden yabancı sermayeyi tehdit olarak görüyorum. Elbette ki yabancı sermaye gelecek, bu sektöre de girecek. Buna bir itirazımız yok ama benim endişem ileride sektörde yerli firmanın hiç olmayacak olması.

Peki o zaman nasıl tedbirler alınmalı? Devlet bu konuda bir şeyler yapmalı mı?

Bu sektörün iç disiplini ile alakalı bir durum. Devlet belki burada lojistik sektörünün vergi maliyetleri konusunda biraz daha duyarlılığını artırabilir. Sektörün içinde bulunduğu sıkıntıları yakından inceleyip orta ve küçük işletmelerin ayakta durabilmesini ve daha güçlü olabilmesi için varsa sağlayabileceği katkı o olabilir. Ben sadece bu anlamda devletin katkı sağlaması yönünde bir düşüncedeyim. Onun dışında yapılacak olan teknik düzenlemelerle pek de bir fayda sağlanacağı inancında değilim. 

“BİRLEŞME VE BİRLİKTE İŞ YAPMA KÜLTÜRÜ HİÇ YOK”

Gerçi Türkiye’deki firmalar arasında birleşme, birlikte iş yapma kültürü yok ama bu refleks devreye girebilir mi?

Birleşme ve birlikte iş yapma kültürü hiç yok. Sivil toplum örgütleri bu anlamda öncü gibi gözüküyor ama bu durum sivil toplum örgütlerinin kendi aralarında da tam anlamıyla olamadığı gibi şirketler arasında hiç yok diyebilirim. Bu Türkiye’de bence tüm sektörlerin yaşadığı bir durum. Dışarıya yansıyanı şirketler kendi aralarında iş yapıyormuş görüntüsü de sadece algıdan ibaret. Gerçekte ben çok olduğuna inanmıyorum. Tedarikçi müşteri ilişkisi bazında firmalar tabi ki birbirlerinden istifade ediyorlar ama işbirlikleri ve güç birlikleri sayesinde elde edilecek avantajları ne yazık ki değerlendiremiyoruz. Eğer bunu başarabilirsek, sektöre çok büyük yararları olacaktır.

“BÜYÜKLER KARTELLEŞİYOR BU GÜZEL DE KÜÇÜK ÖLÇEKLİ İŞLETMELER NE OLACAK?”

Sektörün gelecek 10 yılı ile ilgili öngörünüz nedir?

Böyle giderse yani hem sektör içinde birbirimizi yer hem de hizmet verdiğimiz insanlara sektördeki değişimi, sektördeki değişimin bir bedelinin olduğunu, bu bedeli satın almak zorunda olduklarını, bu farkı ödemeleri gerektiğini anlatamazsak, fiyatları yukarıya doğru taşıyamazsak sektör her geçen gün daha büyük sıkıntıya girecek, bu kesin. Bakıyorsunuz birçok firma iyi şeyler yapıyor ama kartelleşmeye doğru giden bir yapı var. Endişe veren taraf bu. Peki büyükler kartelleşiyor bu güzel de küçük ölçekli işletmeler ne olacak? Bunlar ekmek yemeyecekler mi, bu piyasada olamayacaklar mı? Dolayısıyla küçük ve orta ölçekliler için endişe verici durum daha fazla. Daha katma değerli iş yapıyorsanız, daha kaliteli hizmet veriyorsanız buna göre fiyatınızı da yukarıya çekmek durumundasınız. Maalesef bunun bedelini karşı taraftan alamıyorsunuz. Türk ihracatçısı da bunu müşterisinden alamıyor. Dolayısıyla Türk firmaları her geçen gün daha fazla artan maliyet baskısı altında sıkışıyor. Ben sektörde ciddi bir kartelleşmenin olacağına inanıyorum. Şu an sektörde çok büyükler, büyükler, orta ölçekliler ve küçükler var. Ama bence gelecekte sektörde çok büyükler ve çok büyüklere hizmet veren küçükler olacak. Sektör buraya doğru gidiyor. Öte yandan çok büyükler daha fazla büyüyor ancak daha ziyade şişmanlama şeklinde büyüyorlar, verimlilik olarak çok fazla büyüme yok. Mecburen orta ölçekli ve küçük ölçekli firmalar son müşteriye hizmet vermek yerine bu lojistik firmalarına hizmet verecek. Yani gelecekte kartellerle onlara hizmet veren tedarikçiler olacak. Yok olmalarındansa bu küçük firmaların çok büyüklerin tedarikçisi olması bir açıdan iyi bir şey olarak da görülebilir tabi. Sonuçta bunu müşteri tedarikçi ilişkisi olarak düzenlemeli ve bu durumu hep birlikte lehimize çevirebilmeliyiz.

“LOJİSTİKTE YEŞİL KAVRAMI OLMAZSA OLMAZ”

Son olarak sizce sektörün geleceğini şekillendirecek trendler neler olacak?

Öncelikle yeşil kavramının trend olmanın ötesinde yaşam felsefesi olması gerektiğine inanıyorum. Bu bir artı değil, bu lojistik şirketinin yaptığı bir jest değil bana göre. Zaten hepimiz çevreyi daha iyi analiz etmeli ve çevreci davranmalıyız. Bu kesinlikle olmazsa olmaz. O yüzden yeşili bir trend olarak görmüyorum.

E-TİCARET, GLOBAL NETWORK AĞI OLUŞTURMAK, HIZ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK…

E-ticaret çok hızlanıyor ve gelişiyor. Özellikle e-ticaret ve e-ticarete yönelik lojistiğin daha hızlanacağını kesin. Lojistikte hızlı olan daha fazla kazanacak. Ama hızlı olmak tek başına yetmiyor. Çünkü sadece malınızın hızlı gitmesi yetmiyor, servisinizin, bilginin de hızlı ulaştırılması gerekiyor. Hızlı olan, teknolojiyi iyi kullanan, teknoloji sayesinde müşterisine daha fazla katma değerli hizmet sunan firmalar için gelecek daha kolay. Bir de tabi ki herkesin global network oluşturması lazım. Sadece Türkiye’de lokal bir firma olarak kalıp, dünya ile çok fazla ilişki içinde olmamak devamlılık açısından bundan sonra sıkıntı yaratacaktır. Global bir ağa sahip olmak lazım. Sürdürülebilirlik de çok önemli. Ben bütün firmaların sürdürülebilir bir gelecek kurmaları gerektiğine inanıyorum. Herkesin sürdürülebilir bir işletme yaratması lazım. Yani bir yılı iki yılı planlayarak değil, uzun vadede neler yapacağını belirleyerek sürdürülebilir bir gelecek için hareket etmesi lazım. Aksi halde biz hepimiz seyirci oluruz, yabancı sermayeli şirketlerde Türkiye’de iş yapar. Biz de seyrederiz.

Etiketler :