Sıfır emisyon mümkün değil mi?

Sıfır emisyon mümkün değil mi?

ÖZEL RÖPORTAJ - Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Lojistik Yönetimi Bölüm Başkanı Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Gürel Tekelioğlu, “Aslında şu an hedeflememiz gereken; araçla yapılan işlemlerin emisyonunun sıfıra yaklaştırılması olmalı. Bütün sistemlerde sıfırı yakalamak imkansız” dedi.

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Lojistik Yönetimi Bölüm Başkanı Öğretim Üyesi Dr Mehmet Gürel Tekelioğlu ile çevrecilik, sıfır emisyon, elektrikli araçlar ve lojistik sektörü konuları üzerine sohbet ettik. Yeşil Lojistikçiler olarak biz sorduk Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Gürel Tekelioğlu cevaplandırdı. Tekelioğlu’nun sorularımıza verdiği cevaplar…

“SIFIR ATIK DA SIFIR EMİSYON DA MÜMKÜN DEĞİL”

Bir panelde yaptığınız sunumda “Sıfır Emisyon Mümkün Değil” demiştiniz. Gerçekten sıfır emisyon mümkün değil mi?

Gerçekten mümkün değil. Sıfır atık da sıfır emisyon da mümkün değil.

Peki neden, açıklar mısınız?

Emisyon, havaya, toprağa ya da suya salınan kirleticilere verilen genel isimdir. Genellikle konuşulan ve bizim konuştuğumuz emisyonlar havaya salınanlardır. Biz nefes alıp verdiğimizde bile bir emisyon oluşturuyoruz. Karbon bazlı herhangi bir şeyin yakılması ile emisyon oluşur. Elektrikli araçlarda elektrik üretimi için kullanılan kaynaklar için bile üretim yapmamız gerekir. Doğal olarak en küçük üretimde bile salınımın gerçekleşmesi kaçınılmaz. Şu anda konuşulan en büyük problemlerden biri global ısınma. Bu yüzden de emisyonlarımızı sıfıra indirelim diyoruz.

“ASLINDA ŞU AN HEDEFLEMEMİZ GEREKEN; ARAÇLA YAPILAN İŞLEMLERİN EMİSYONUNUN SIFIRA YAKLAŞTIRILMASI OLMALI”

Yani teknik olarak mümkün değil diyorsunuz…

Sıfır emisyon derken genellikle ifade edilen şu: “Yaptığımız işlemlerde emisyonlarımızı o kadar azalttık ki, kendi ürettiğimiz enerjileri kullanarak karbon bazlı yakıtları yakmaktan kurtulduk ve yine kendi ürettiğimiz enerjilerle sistemi çeviriyoruz.” Sıfır emisyon derken söylemeye çalıştıkları şey bu. Fakat burada açıklık şu: Örneğin bir baraj yapımında yenilenebilir bir enerji kullanıyorsunuz diyelim. Fakat barajın yapımında kullandığınız malzemeler üretilirken karbon emisyonu sıfır mıydı? Değildi. Tüm sektörlerde bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Doğaya verdiğimiz her türlü zararın çevreye bir etkisi var. Aslında şu an hedeflememiz gereken; yapılan işlemlerin emisyonunun sıfıra yaklaştırılması olmalı. Bütün sistemlerde sıfırı yakalamak imkansız.

“GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN GELİŞMEMİŞ ÜLKELERE PARA ÖDEMESİ GEREKİYOR”

Günümüzde doğaya en ufak zarar vermeden üretim yapmak pek mümkün değil gibi. Ne yapılmalı? Doğaya zarar vermeyen bir üretim modeli var mı?

Kyoto Protokolü, hava kirliliği üzerine yapılmış bir anlaşmadır. Burada söylenen şey şudur: “Sürdürülebilirlik çerçevesinde büyümeye devam etmemiz lazım.” Fakat bu hakka ulaşmaya çalıştığınız zaman havaya saldığınız karbon artıyor. Dünyada bütün ülkelere nüfusları ya da kapladıkları alan başına Kyoto Protokolü, belirli bir hacim veriyor. Temiz hava için ülkelerin bu hacmin üstüne çıkmaları istenmiyor.

Ne var ki gelişmekte olan ülkeler Kyoto Protokolü’ndeki hacmin daha fazlasını yapıyor. Çünkü fabrika kurmaları, üretim yapmaları ve yeni yatırımlar yapmaları gerekiyor. Yani büyümeleri gerekiyor. Gelişmiş olan ülkeler de hacminin üstünde karbon salınımı yapıyorlar. Gelişmemiş olan ülkeler ise sanayileşmeyi tam anlamıyla tamamlamadığı için salınımlar oldukça düşük seviyededir. Dolayısıyla gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler; gelişmemiş ülkelerin hava hakkını kullanıyor ve havayı daha çok kirletiyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kirletme oranı daha yüksek olduğu için Kyoto Protokolü’ne göre gelişmemiş ülkelere salınımları ile orantılı para ödemesi gerekiyor. Yani özetle Kyoto Protokolü diyor ki, “Siz havayı normalden daha fazla kirletiyorsunuz. Başkalarının temiz hava hakkını kullanıyorsunuz. Başkalarının temiz hava hakkını kullandığınız için bunun karşılığını diğer ülkelere ödemeniz gerekiyor.”

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gelişmemiş ülkelere kirletilen hava karşılığında ödeme mi yapıyor?

Gelişimini tamamladığını düşündüğümüz ülkelerin başında gelen ABD, bu protokolü imzalamayan ülkelerin başında geliyor. Aynı şekilde Çin’de protokolü imzalamadı. Her ne kadar bu ülkelerin gelişimlerini tamamladıklarını düşünsek de üretimlerinin devam etmesi için fabrikalarının çalışması lazım. Fabrikalar çalıştığı için üretim yaptığı her ürün başına doğaya belli bir miktar karbon salınımı bırakıyorlar. Kyoto Protokolü’ndeki gelişmemiş ülkelere gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler doğrudan para vermiyor. Projeler ortaya konuyor ve bu projelerin gelişmemiş ülkelerde yapılması için gelişmekte olan ülkeler destek oluyor. Bu yönde Birleşmiş Milletler’in de benzer çalışmaları var.

KARBON EMİSYONUNUN GÜNAHKARI

Karbon emisyonu sorununun günahkarı endüstri mi?

Tabii ki. Insanların doğaya verdiği zarar Endüstri Devrimi ile başladı. Endüstri Devrimi’nden önce de yaratılan bir kirlilik vardı elbette ama o zamanlarda insan dünyanın tam olarak efendisi değildi. Endüstri Devrimi sonrası şehirleşme arttı. Şehirleşme ile birlikte insanlar daha toplu yerlerde yaşamaya başladı. Üretim arttı. Üretim artınca finansal bolluk oluştu. Daha sonra finansal krizler çıktı. Finansal krizlerden sonra daha farklı alanlarda üretimler yapılmaya başlandı. Daha çok üretim daha çok çevre kirliliğine neden oldu. Günümüzde ise her altı ayda bir yeni cep telefon modeli ortaya çıkıyor. Daha iyi yazılımlar, daha hızlı bilgisayar sistemleri ve daha iyi arabalar istiyoruz. Üretimle ilgili bu örnekler çok fazla çoğaltılabilir. Zaten tedarik zincirinin amacı müşterinin isteğini karşılamak, lojistiğin amacı da bunu uygun hale getirebilecek şeyleri daha ucuza ulaştırmak. Müşterinin isteği hiç bitmediği için belki lojistikteki büyüme de bununla doğru orantılı olarak kıyaslanabilir. Özellikle pandemiden sonra tüketimin çılgın bir şekilde arttığını görüyoruz.

HİDROJEN YAKIT

Lojistik sektörünü yakından ilgilendiren bir konu hakkında sorum olacak. Bilindiği gibi elektrikli araçlar konusu günümüzde çok popüler. Bir de hidrojen yakıtlı araçlar konusu var. Elektrikli araçların çevreyi kirletmediği ifade ediliyor. Bazıları da elektrikli araçlar çevreyi kirletmiyor olabilir ama elektrikli araçlar için elektrik üretirken halen çevreyi kirleten fosil yakıtlar kullanılıyor. Bu nedenle elektrikli araçlar çok da temiz değil diyorlar. Ve ekliyorlar hidrojen yakıtlı araçlar daha az çevreyi kirletiyor. Halihazırda firmaların elektrikli kamyon ve hidrojen yakıtlı kamyon çalışmaları bulunuyor. Bu çerçevede hem elektrikli araçların hem de hidrojenli araçların çevreyi ne kadar koruduğu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Benim şahsi görüşüm keşke mümkün olsa da hidrojen yakıt kullansak. Hidrojen yakıt yanma işlemlerinde sıfır emisyona en çok yaklaşılan yakma işlemidir. Keşke hidrojen kullanabilsek. Son zamanlardaki teknolojik gelişmelere bakacak olursak herkesin soğuk füzyon için çalıştığını görüyoruz. Soğuk füzyonu bulduğumuz zaman gerçekten temiz enerjiye sahip olacağız. Bir bardak su ile belki küçük bir şehrin elektriğini sağlıyor olabileceğiz.

“TÜRKİYE’NİN ENERJİ HARİTASI YOK”

Elektrikli araçlar konusunu tekrar sormak istiyorum. Elektrikli araçlar gerçekten temiz mi?

Elektrikli aracın alternatifi benzinli araç ise elektrikli araç daha temiz. Ama burada dikkatten ve gözden kaçan bir nokta var. Bu nokta şu: Elektrikli araç enerjisini elektrikten alıyor tamam. Ama bu elektriği nereden alıyor? Eğer bu elektrik ülkenin genel hattından çekiliyor ise ülkenin genel hattından çekilen elektrik yenilenebilir enerji kaynaklarından değil de, fosil yakıt yakarak üretiliyorsa belki de bu elektrikli araç emisyon açısından daha zararlı. Neden? Çünkü biz o elektrikli aracın kullanması için elektrik üretirken fosil yakıt kullanıyoruz ve bu yakıtlarla çevreyi kirletiyoruz. Bunun için ülkelerin enerji haritaları çıkartılıyor. Avrupa’nın bir enerji haritası var. Türkiye’nin henüz bir enerji haritası yok. Enerji haritasındaki kastım, Türkiye’nin bütün enerji altyapısına bağlanacak olan tüm enerji kaynaklarının değerlendirilip kullanılacak 1 kilowatt enerji başına onun karbon ayak izinin saplanmasının yapılmasıdır. Yani siz 1 kilowatt enerji tükettiğiniz zaman onun karşılığında bu kadar salınım yaparsınızın haritası. Elektrikli arabalar salınımsız diyoruz ya, aslında değil. Çünkü enerji kullanılıyorlar ve hangi ülkede kullanırlarsa kullansınlar kullandıkları enerji başına belli miktarda salınım yapıyorlar. Ancak şu andaki en iyi teknoloji ne ise bizim onu kullanmamız gerekiyor. Bugün elektrikli araçlar dizel ve benzinli araçlara göre daha temiz diyebiliriz. Ne var ki, şu soruya da cevap bulmamız gerekiyor: Bugün elektrikli aracın enerji için kullandığı elektriğin üretilmesinin karbon ayak izi eşdeğeri nedir? Bunun Türkiye’de hesaplanması lazım.

Etiketler :