Paris İklim Anlaşması ve Lojistik Sektörü

Paris İklim Anlaşması ve Lojistik Sektörü

UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Ayşem Ulusoy, Paris İklim Anlaşması’nın lojistik sektörüne etkilerini değerlendirdi…

İklim değişikliği, günümüz dünyasının en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Tüm sektörlerin faaliyetlerindeki sürdürülebilirlik ölçütü, artık iklim değişikliğine karşı alınan önlemlere verdiği katkıyla ifade edilmektedir. Fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere sanayi ve tarım faaliyetlerinin de etkisi ile atmosfere salınan sera gazları dünya üzerinde ölçülen ortalama sıcaklıkları artırdı. Artış gösteren sıcaklık, küresel iklim değişikliğinin sonuçları olarak görülebilecek çölleşme, yağış dengesizliği, kuraklık, fırtına vb. gibi meteorolojik olayların da fazlaca görülmesine sebep olmaktadır. İklim değişikliğinin dünyadaki canlı hayatı ve ekolojik denge üzerindeki etkilerinin azaltılmasında ülkeler üstü politikalar geliştirilmektedir. Küresel iklim krizi, bölgesel ekonomik ve siyasi örgütlenmelerin de gündemlerinde kendisine yer bulmakta ve bu örgütlenmelerin başında ise Avrupa Birliği gelmektedir. İklim krizinin küresel olarak ele alındığı bir girişim de Paris İklim Anlaşması’dır.

Anlaşma, iklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Paris Anlaşması ile tüm ülkelerin sorumluluk alması sağlanmıştır. Belirlenen ana çerçeve sayesinde ülkelerin karbon salınımı azaltma ve adaptasyon faaliyetleri net bir şekilde belirlenmiştir. 2050 sonrası için gelişmiş ülkelerin emisyonlarını sıfırlaması beklenmektedir.

Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması, Türkiye’nin Yeşil Mutabakat sürecinde AB ile birlikte hareket etmesi için çok önemli bir adım olarak görülmektedir. Özellikle Türkiye gibi hızlı gelişmekte olan ekonomilerin, önlerindeki iklim liderliği fırsatlarını bir an önce fark ederek ulusal iklim politikalarını, sürdürülebilir yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarını destekleyecek, kömür ve diğer fosil yakıtları merkezlerinden uzaklaştıracak şekilde gözden geçirmeleri gerekmektedir.

AB iklim krizi hedefleri doğrultusunda sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye kapsamlı bir dönüşüm gerçekleşecektir. Bu kapsamda sera gazı emisyonunda önemli paya sahip taşımacılık ve lojistik sektörü için; farklı taşıma türlerinin kombinasyonu, yakıt karışımındaki değişiklikler, sürdürülebilir taşımacılık türlerinin daha yaygın kullanımı, dijitalleşme ve teşvik mekanizmaları gibi araçlar ile karbon emisyonunda hedeflenen azaltıma ulaşılması sağlanacaktır. Bu süreçte lojistik ve taşımacılık sektörü, altyapı dahil olmak üzere düşük ve sıfır emisyonlu araçlarda yatırıma odaklanacaktır. Çevreyi daha az kirleten taşımacılık modları öne çıkartılacak, alternatif yakıtların üretimi ve yayılması desteklenecektir.

Tedarik zincirinin ana unsuru olarak lojistik sektörünün büyüklüğü düşünüldüğünde karayolu taşımacılığı emisyonları; halihazırda ETS kapsamındaki emisyonların önemli bir oranını oluşturmaktadır. Bu nedenle buradaki varsayımların ve verilerin, sağlam ve güvenilir olması gerekmektedir. Karayolu taşımacılığının mevcut AB Emisyon Ticaret Sistemi’ne ya da Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na dahil edilebileceği, ancak hesaplamalarda bir yanlışlık olmaması adına pilot bir sektör belirlenerek oluşturulacak hesaplama metodolojisinin denenmesinde fayda olacağı değerlendirilmiştir.

Bu sürecin lojistik ve taşımacılık sektörüne mümkün olan ez az maliyet yükü getirmesi büyük önem arz etmektedir. Sektör, filo yenileme maliyetleri ile karşı karşıya bırakılmamalı ve Türk TIR filosunun mevcutta yer alan sorunlarına yenilerinin eklenmemesi için kamu tarafından gerekli planlamalar yapılmalıdır. Ayrıca gündeme gelecek olası maliyetlerin karbon vergisi olarak ödenmesi yerine karbon azaltımına yönelik yatırımlara yöneltilmesi sektörümüz için geleceğe yönelik de sürdürülebilir bir çalışma olacaktır.

Türkiye’de lojistik sektöründen kaynaklanan toplam sera gazı emisyonlarını düşürmek için demiryolu yatırımlarına daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Diğer taşımacılık türlerine göre çok daha düşük CO2 emisyonuna sahip olan demiryolu taşımacılığına gerek kamu, gerekse de özel sektör marifetiyle, yatırım yapılması gerekmektedir. Özellikle demiryolu hat ağımızın elektrifikasyon oranının hızla yükseltilmesi, gerek TCDD’nin dizel lokomotifler yerine elelktrikli lokomotiflere yatırım yapması, ayrıca özel sektör yatırımlarının lokomotif yatırımlarının önünün açılması çok önemlidir. Ağırlıklı olarak karayolu ile taşınan yükün demiryolu ve kombine taşımacılık gibi çevre dostu taşıma türlerine kaydırılması, taşıma türleri arasındaki yük aktarmalarının kolaylaştırıldığı lojistik merkezlerin doğru kurgulanması ve sürdürülebilirlik prensibi esasında getirilecek mevzuat ve uygulama değişikliklerinin gündeme alınması gerekecektir. 

Küresel ölçekte ve kalitede sunulan lojistik faaliyetlerin en üst seviyeye çıkarılabilmesi için intermodal taşımacılığın geliştirilmesi, demiryolunun karayoluna alternatif bir taşıma moduna dönüştürülerek hem iç pazarda hem de dış ticaretteki payının artırılması ve böylelikle karayolu üzerindeki baskının azaltılması, limanların demiryolu bağlantılarının yapılması, Doğu-batı yönünde kesintisiz demiryolu taşımacılığının yapılabilmesi, OSB’lerin demiryolu ile limanlara bağlanması oldukça önem teşkil etmektedir.

Havayolu taşımacılığında genellikle çabuk bozulan, değeri yüksek, hızlı ve güvenli bir şekilde inması gereken ürünler tercih edilmektedir. Uzun vadede havacılık sektörü daha temiz teknoloji ile emisyonları azaltmayı hedeflemektedir. Ancak Türk bayraklı uçak filomuzun çifte karbon vergilendirmesine maruz kalmaması için ulusal ve uluslararası düzenlemelerin dikkatle takip edilmesi ve havacılıktan sorumlu kamu kurumlarımızın gerekli önlemleri alması önem arz etmektedir.

Denizyolları taşımacılığında ise limanların enerji verimliliğinin artırılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması için Yeşil Liman projeleri desteklenmektedir. Çevresel kirliliğin azaltılmasına yönelik en önemli uygulamalardan biri olan Yeşil Liman politikası; doğal kaynakların korunması, kirliliğin azaltılması, yenilenebilir enerji ve geri dönüşümlü malzemelerin kullanımının artması ve limanların çevre üzerindeki zararlı etkilerinin azaltılması gibi faydaları amaçlamaktadır.

Bu arada Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımızın Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak sektörün görüşlerine sunulan Kombine Taşımacılık Yönetmeliği taslağı, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir lojistik faaliyetler yürüterek kombine yük taşımacılığı yapacak işletmeleri teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede UTİKAD’ın 2014 yılında Bureau Veritas iş birliğiyle hazırladığı ve sektöre sunduğu Sürdürülebilir Lojistik Sertifikası bugünleri öngördüğü için daha da önem kazanmıştır. Bu sertifika taşımacılık ve lojistik faaliyetlerin çevreye etkisini en aza indirmeye yönelik bir çalışma olduğu için iklim değişikliği ve karbon azaltım çalışmalarında sektör firmalarına önemli bir yol gösterici olacaktır.

Türkiye’nin iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek coğrafyalardan birinde bulunduğunu düşünürsek; iklim değişikliğinin giderek artan tahribatından korunmak ve sağlıklı toplum yaratmak için gerekli adımların bugünden planlanması ve yürürlüğe konulması gerekmektedir. UTİKAD yıllar öncesinden başlattığı ve konunun önemini ortaya koyan çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.

Ayşem Ulusoy

UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı