“10 kat daha büyüme fırsatımız vardı!”

“10 kat daha büyüme fırsatımız vardı!”

“10 kat daha büyüme fırsatımız vardı!”

ÖZEL HABER - Ahmet Musul tarafından 1990 yılında Tophane’de kurulan Ekol Lojistik, bugün Türkiye lojistik sektörünün en büyük firmalarından biri konumunda bulunuyor. Sadece geçtiğimiz yıl 800 kişiyi işe alan ve çalışan sayısı 6 bine yaklaşan Ekol Lojistik’in hedefi, “Dünyada en çok bilinen Türk lojistik markası olmak.” Her yıl yüzde 25 ile 30 arasında organik büyüme başarısı gösteren şirket, daha Türkiye’de “lojistik”in askeri terim olarak kullanıldığı 2000 yılında Türkiye’de gıda dışı perakende sektörünün önde gelen bir grubu için o günün en yüksek teknolojisinin kullanıldığı depo yatırımı yapıyor. Birçok önemli yatırıma imza atan şirketin tarihinde bu yatırımın ayrı bir önemi bulunuyor. Depolama konusunda belki de Türkiye’nin en iyi lojistik firması olan Ekol Lojistik’in halihazırda orta boy kapasiteli bir otomobil fabrikası maliyetine eşdeğer depo yatırımı planı bulunuyor.“Bulunduğumuz büyüklüğün belki 10 katına daha ulaşabilecek bir fırsat vardı” diyen Ekol Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Musul Ekol, büyümede nitelikli çalışanların iyi motive edilmesinin ve teknolojiyi kendilerini geliştirmek için kullanmanın önemine dikkat çekiyor.9 ayrı ülkede faaliyette olan şirketin hedeflerinden biri de tüm dünyadaki müşterilerine kendi networkleri ile hizmet verebilmek. Ekol Lojistik’in bugün 4 Ro-Ro gemisi, 3 bine yakın swap body ve treyleri, 1000 kadar çekicisi, 600 bin metrekarelik depolama alanı bulunuyor. Ayrıca Ekol lojistik, Trieste’den Avrupa’nın çeşitli noktalarına haftada 18 gidiş-dönüş yani toplam 36 tane tren yüklüyor.“Lojistik şirketlerinin Wal-Mart’tan bile daha büyük bir şirket olma potansiyelinin mümkün olduğunu düşünüyorum” diyen Ekol Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Musul ile www.yesillojistikciler.com olarak sektörde herkesin okuması gereken bir söyleşi gerçekleştirdik. İşte Ahmet Musul’un sorularımıza verdiği cevaplar…

Ekol Lojistik’teki ortaklık yapısı hakkında bilgi verir misiniz?

Ekol Lojistik’in çoğunluk hissesi bana ait. Yaklaşık olarak şu andaki hisse oranım yüzde 53’ler civarında. Yüzde 37’si Abu Dabi’li bir fon şirketinin. Yüzde 2.5’luk kısmı ise yüzde 53’lük hissesini devraldığımız Ukraynalı ortaklarımızın. Kalan hisse ise şirketimizde çalışan yönetici arkadaşlarımızın. Bu arkadaşlarımızın hisseleri yüzde 1 ile yüzde 0.5 arasında değişiyor.

İlk faaliyete ne zaman nerede başladınız?

1990’da Tophane’de bir ofiste başladık.

BİLGİ OLARAK DEĞİL AMA PARA OLARAK SIFIRDAN BAŞLADIM

Deyim yerindeyse sıfırdan başladınız değil mi?

Sıfır, bilgi olarak değil ama para olarak evet sıfırdan başladım.

Nasıl başardınız bu kadar büyümeyi?

Bunu ne ile kıyasladığınıza göre değişir. Bizim ile aynı yılda kurulmuş şu an bizden 10 kat daha büyük inşaat şirketleri mevcut. Google gibi şirketleri saymıyorum. Onun için neye göre kıyasladığınız önemli?

BULUNDUĞUMUZ BÜYÜKLÜĞÜN BELKİ 10 KATINA DAHA ULAŞABİLECEK BİR FIRSAT VARDI

Lojistik bir finans gibi bir bilişim sektörü gibi bugünkü inşaat sektörü gibi hızlı büyümenin gerçekleştirilmesinin zor olduğu bir sektör diye düşünüyorum.

Doğru. Her sektörün kendine göre büyüme yapısı farklı. Biz Google gibi büyüyemeyiz. Ama bulunduğumuz büyüklüğün belki 10 katına daha ulaşabilecek bir fırsat vardı. Ama biz prensiplerimizle, iş yapış şeklimizi geliştirerek büyümeyi tercih ettik. Ciro ile büyümeyi tercih etmedik. Yoksa bana kalırsa bu sektörde de çok daha fazla büyümeyi sağlayacak kadar iş hacmi ve fırsat vardı. Çünkü bu sektörün oyuncularının çoğu ‘maalesef’ müşteri beklentilerini karşılama konusunda çok da iyi olmayan oyunculardan oluşan çok bölünmüş bir pazar. Dolayısıyla müşterisinin beklentilerini anlayıp bunu çözüme çeviren şirketlerin çoğu aynı şekilde büyümeyi başardı.

BİZ HER YIL YÜZDE 25-30 ARASINDA BÜYÜMEYİ BAŞARAN BİR ŞİRKETİZ

Abu Dabi’li bir fon şirketiyle yaptığınız işbirliği sonrası mı büyüme hızlandı?

Onlar zaten belirli ölçüde büyümüş bir Ekol’e gelmişlerdi. Zaten biz hemen hemen her yıl yüzde 25 ile 30 arasında organik olarak büyümeyi başaran bir şirketiz.

MARJLAR DÜNYADAKİ GENEL TRENDE GÖRE GİTTİKÇE DÜŞÜYOR

Ciro ile büyümeyi tercih etmedik diyorsunuz. Şöyle bir söz var: Lojistik şirketleri cirosal olarak büyük görünse de kar marjı düşüktür. Bu sizin için de geçerli mi?

Bunların hepsi göreceli kavramlar. Mesela düşüklük yükseklik nedir bilmiyorum. Zira, Wal-Mart’ın kar oranı nedir biliyor musunuz? Yüzde 2’nin altıdır. Biz yüzde 2’nin üzerinde kar ediyorsak, Wal-Mart’a göre daha mı iyiyiz? O zaman sektör daha iyi anlamına gelir mi sizce? Dolayısıyla bu tür tespitlerin hepsi göreceli. Ama şu bir gerçek: Her sektörde kar marjı geçmiş yıllara göre daha düşük. Çünkü rekabetin her geçen gün daha fazla arttığı; ülkelerin sınırlarının en azından mal ve hizmet hareketleri kapsamında yok olması ile beraber her şeyin her yerden alınıp satılabildiği bir dünyada fiyatlar düşüyor. Dün karayolu ile gelmesi gereken şey bugün denizyolu ile gelebiliyorsa ve konteyner, karayolu ile rekabet ediyorsa ona göre siz de muhakkak o kendinizi yeni yapıya göre uydurmalısınız. Ancak bu şekilde yaşayabilmek, ayakta kalabilmek mümkün. Yaşarken bir taraftan fiyatları düşürüyorsunuz, bir taraftan verimliliği artırıyorsunuz. Hala karınızı belli ölçüde muhafaza etmeye çalışıyorsunuz ama elbette marjlar dünyadaki genel trende göre gittikçe düşüyor. Günümüzde 500 liraya çamaşır makinesi alabiliyorsunuz. Bu asgari ücretin altında bir rakam ile çamaşır makinesi alınabiliyor. Eskiden yani benim çocukluğumda çamaşır makinesi almak için taksitlere girilirdi ve çamaşır makinesi lüks sayılırdı. Düşünün 5 bin euroya araba üretilebiliyor.

DAHA NİTELİKLİ İNSANLARI SEKTÖRÜMÜZDE İSTİHDAM EDEBİLECEK GÜCE ULAŞTIK

Ama o araç Türkiye’ye gelince 5 bin euroya alınmıyor…

O üretim maliyeti ile ilgili değil, ülkenin vergi politikası, düzeyi ile ilgili bir konu. Dünyadaki değişim gerçekten hiç olmadığı ölçüde hızlı. 15 yıl öncesine göre sektörümüzün çalışanına verdiği ücret ortalaması bugün belki 7-8 kat daha fazla. Başka bir deyişle artık sadece patronların değil, çalışanların da gelirden/kardan daha fazla pay alabildiği, bence de olması gereken-sağlıklı, bir yapıya kavuştuk. Böylece sektör daha nitelikli insanları istihdam ederek sadece taşıma yapan değil, tüm tedarik zincirine yönelik çözüm üretebilen değerli bir tedarikçi  konumuna geldi.

SEKTÖRDE ARTIK ASGARİ ÜCRETİN 3 KATINDAN 15 KATINA KADAR DEĞİŞEN İŞE GİRİŞ ÜCRETLERİNİN OLDUĞU POZİSYONLAR VAR

Asgari ücretin 7-8 katını sektörde orta sınıf yöneticiler mi yoksa ilk işe girenler mi alıyor?

İlk işe girenden tutun hepsine kadar. Yani ilk işe girenler için bundan 10 yıl evvel asgari ücretler konuşulurken şu anda alınan pozisyona göre ücretler değişiyor. Asgari ücretin 3 katından 15 katına kadar değişen işe giriş ücretlerinin olduğu pozisyonlar var.

Bu belki Ekol’de geçerlidir de genelde lojistik mezunu öğrenciler pek böyle demiyor ama…

O yüzden de şöyle diyelim: İşte Ekol de belki bu yüzden daha hızlı büyüyor.

ÇALIŞMADAN HİÇBİR ŞEY OLMUYOR

Peki bu hızlı büyümeyi başarırken nelere dikkat ettiniz? Neler yapmaya çalıştınız? Geceniz gündüzünüz iş mi oldu?

Elbette rahmetli Sakıp Sabancı’nın, çalışmak, çalışmak, çalışmak, üretmek, üretmek, üretmek diye hep 3 kere tekrarladığı başarı tanımı vardı. Çalışmadan hiçbir şey olmuyor ama çalışmak da her zaman başarıyı getiren bir şey değil. Sonucunda bir şeylerin üretildiği, fark yaratıldığı, pazarda emsallerinize göre tercih edilmenizi gerektiren bir çalışma yapmanız halinde karşılığını görüyorsunuz.

NİTELİKLİ İNSANLARIMIZI İYİ MOTİVE ETTİK

Kırılma noktası ya da sıçrama noktası neresiydi? Hangi yıldı, hangi işti?

Birçok kırılma noktası var. Şirketimiz kurulduğu günden beri büyüyor. Biz piyasanın ihtiyaçlarına göre kendimizi geliştirmek ve uyarlamak konusunda başarılı olduk. Nitelikli insanlarımızı iyi bir motivasyonla, teknolojiyi işimizi daha iyi yapmak adına çok iyi kullanıp, sürekli geliştirerek ve elbette doğru müşteriler için kısa vadeli ya da geçici karların peşinde olmadan, uzun vadeli ilişkilere yatırım yaparak bu noktalara geldiğimizi düşünüyorum.

2000 YILINDAKİ YATIRIM VE FİLO YATIRIMI

Belli bir noktaya gelince bunları yapabilirsiniz. Sektöre ilk giriş anında ya da gelişme anındaki sıçrama noktası hangi işti?

Tüm saydıklarım taş üstüne taş koymaktır. Eğer ilk günden itibaren yazılım teknolojisini geliştirmiyor olsaydık, 2000 yılında Türkiye’de gıda dışı perakende sektörünün önde gelen bir grubu için yatırım yapamıyor olurduk. Eğer biz çok iyi bir taşımacılık bilgisine sahip ve iyi bir network kuran bir ekip olmasaydık, filomuzu kurduğumuz yılda insanların çoğu kurulmuş filolarını satıp ayakta kalmaya çalışırken, biz her gün filomuza yeni araçlar ekleyerek büyür bir duruma gelemezdik. Ya da 2013 yılında başladığımız Ro-Ro yatırımımız için intermodal bir alt yapıyı kurmamış olsaydık, Ro-Ro’daki şimdiki noktaya gelemezdik. Dolayısıyla bunu kat kat çıkılan bir gökdelen gibi düşünmek gerekiyor. Her katı layıkıyla hak ederek çıkmadığınız takdirde o üst kata paraşütle konmanın pek de sürdürülebilir bir olanağı yok. Onun için bunların her biri temeli oluşturur. Ama temel şey nedir? Nitelikli insan, motivasyonlu bir çalışma ortamı ve iyi bir teknoloji.

Şu an filonuzda kaç araç var, çalışan sayınız nedir ve toplam depo alanınız ne kadar?

Çalışan sayımız şu an 6 bine yaklaştı. Bunun 4 bin 500’e yakını Türkiye’de. Kalanı ise 9 ayrı ülkeye yayılmış bir vaziyette. Araç sayısı olarak 3 bine yakın treyler ve swap body adedimiz 1000’e yakın da çekicimiz var. Bu rakamlar belirli ölçülerde her gün güncelleniyor. Metrekare olarak da yaklaşık 600 bin metrekarelik bir depolama alanımız var. Bunun 150 bin metrekareye yakını Türkiye dışında bulunuyor.

Ya Ro-Ro gemilerinin sayısı. Bir de Avrupa’daki trenleriniz hakkında da bilgi verir misiniz?

En son gemimiz Ayshe ile sayı 4’e çıktı. Ayshe, İstanbul – Haydarpaşa Limanı ile Fransa – Sete limanları arasında haftalık bir sefer gerçekleştirecek.

Ya trenler?

Haftada 19 gidiş-dönüş yani toplamda 38 tane blok tren yüklüyoruz Trieste’den. 3 tanesi Çek- Polonya sınırına, 6 tanesi Almanya Mannheim’a, 10 tanesi de Almanya Köln kentine gidiyor. Bunun haricinde bir de, Yunanistan’daki Ekol’ün organize ettiği Selanik’ten Üsküp ve Belgrad’a, haftada iki kez sefer yapacak şekilde planlanmış bir çalışmamız sürüyor. Gelişmelere göre belki biraz daha artıracağız.

BEŞİNCİ GEMİMİZDE DE FADIQ İSMİNİ VERECEĞİZ

Peki bu gemilerin ismi niye Hatche, Paqize, Qezban ve Ayshe?

Gemiler genellikle dişi olarak kabul edilir ve uluslararası literatürde ‘she’ yani kadın olarak adlandırılır. Biz depolarımıza çiçek ismi veriyoruz. Gemilerimize de dişil bir isim bulalım diye düşündük. Sonra özellikle böyle, Anglosakson telaffuza da uygun olacak şekilde değiştirerek bir espri yaratmak istedik. Ve bence çok da başarılı olduk. Şu anda bu soruyu soruyor olmanız bile bu başarının bir göstergesidir. Çünkü kim bu isimleri gemilerimizde görse yüzünde bir gülümseme oluşuyor. Bu hoş bir şey. Akılda kalıyor. Sonuçta, koskoca bir çelik yığını olan soğuk ve kocaman bir yapının o isim sayesinde sempatikleşmesi bana göre çok başarılı. Tabi yabancılar anlamıyor ama yurdum insanı duyunca ya da okuyunca gülümsüyor. Sempatik bir avantaj elde ettik. Başka bir şey yok. Yani ne akrabalarım, ne sevgililerim, ne eşim, ne dostum, özellikle böyle uyarlamaya uygun geleneksel isimler seçtik. Allah kısmet ederse beşinci gemimizde de Fadiq ismini vereceğiz.

ÇALIŞANLARIMIZ GECE SAAT 2’DE DAHİ TELEFONUNU AÇIP CEVAP VERMESİ GEREKİR

Şimdi insan kaynağı Ekol için önemli dediniz. Doğru kişilerle çalışır olmaktan bahsediyorsunuz değil mi?

Steve Jobs, ‘A kalite iş, A kalite insanlarla yapılır’ demiş. Bu benim de inandığım bir söz. Sonuçta muhakemeyi yapıp, bir şeyi daha farklı yapmayı becerebilen tek canlı insandır. Öte yandan teknoloji de çok önemli. Teknolojiyi iyi kullandığınızda insanın yeteneklerini ortaya çıkartırsınız ve o zaman o insan çok daha başarılı olur. Ama insanın olmadığı hiçbir yerde ne kapital, ne teknoloji, ne binalar hiçbir şey değer yaratmaz. Dolayısı ile kaliteli ve nitelikli ama bir o kadar da, işini gerçekten yapmayı seven, isteyen bir çalışan yapısı olması gerekir. Bazen tek başına nitelikli insan olmak da yetmiyor. Sektörümüzün dinamiklerinin gerektirdiği fedakarlığı göstermediği takdirde, nitelikli insanların da bir yararı olmuyor. Çünkü biz çok meşakkatli bir iş yapıyoruz. Herkesin bayramında, seyranında iş yükümüz daha fazla artıyor. Arkadaşlarımızın kağıt üstünde mesai bitim saati 18:30’dur ama eve giden arkadaşlarımızın sorumlulukları gece saat 02:00’da dahi telefonunu açıp cevap vermesi gereken bir durum olduğunda “bu iş de nereden çıktı” diye düşünmemesi gerekiyor.

İŞE ALIMDA LOJİSTİK MEZUNLARINA POZİTİF AYRIMCILIK YAPMIYORUZ

Bu soruyu lojistik okuyan ve lojistik mezunu öğrenciler için soruyorum. Siz Ekol Lojistik’e çalışan alırken nelere öncelik veriyorsunuz?

Lojistik bölümünden mezun olmuşsa ve iyi yetişmişse, elbette o iyi yetişmişlik anlamında daha fazla göze girebilir ama burada farklı statüde pozisyonlarımız var. Bazı statülerde biz daha ziyade, daha farklı bir eğitim almış insanlara da ihtiyaç duyuyoruz. Ama diğer tarafta müşteri hizmetleri departmanında, operasyon anlamında işin teknik taraflarını takip etme konusunda lojistik sektöründen, lojistik bölümünden mezun olan arkadaşlarımızın gelmesi halinde elbette tercih ederiz. Ancak bunun değerlendirilmesini insan kaynaklarımız yapıyor. Lojistik mezunlarına pozitif ayrım yapılıyor mu derseniz, hayır, yapılmıyor. Çünkü eğer nitelik istediğimize uymuyorsa, sırf lojistikten mezun oldu diye tercih edilmiyor. Lojistik bölümden mezun olan arkadaşlarımızın bizim beklentilerimize daha uygun insanlar olmasını umuyoruz elbette.

Somutlaştırırsak nedir mesela?

Sonuçta işin teknik terimlerini, jargonunu en azından dış ticarete yönelik uygulamalara yönelik bilgileri onların zaten öğrenmiş olduğunu kabul ederek onlara tercih verilebilir.

Ro-Ro faaliyetlerinize geri dönecek olursak, Ro-Ro faaliyetlerine başlarken “gemileri öncelikle kendi seferlerimiz için kullanacağız” demiştiniz. Şu an kapasitenizin ne kadarını kendiniz kullanıyorsunuz?Yaklaşık yüzde 80 civarını kullanıyoruz.Peki bu UN Ro- Ro olayına gelelim. UND ile birlikte Un Ro-Ro’yu almış olsaydınız dördüncü gemiyi alacak mıydınız?

Evet. Çünkü bu farklı bir konsept.

Alternative Taşımacılık devam edecekti öyle mi?

O alım koşullarına ve ortaklık yapısına göre değişebilir. Onun için evet ya da hayır demek mümkün değil. Hangi formatta alınacağına göre değişebilirdi.

SEKTÖRÜN BÖYLE BİR KONSEPTE DESTEK VERİP VERMEYECEKLERİNİ TEST ETTİK

Peki niye alınamadı? Fiyat mı pahalı geldi?

Fiyat noktasına gelemedik. Zaten yürüyen bir alım işlemi vardı. Teklif verme aşamasında olan bir şirket değildik. Sadece hem bankaların, hem de sektörün böyle bir konsepte destek verip vermeyeceklerini test ettik. Bir taraftan var olan borcun bir kısmının kapatılacak bir yapı ile satışın olmasını tercih etmeleri, bir taraftan da sektörün de Ekol’ün bu anlamdaki ortaklık payına yönelik düşünceleri daha fazla ilerlemememize olanak vermedi.

SEKTÖR GENELDE DESTEK VERMEDİ

Ekol’ün ortaklığına sektör destek vermedi mi?

Yeni kurulması planlanan veya önerdiğimiz yapıda Ekol’ün hisse payının diğer ortaklara göre daha fazla olması maalesef rahatsızlık yarattı. Saygı duyuyorum, bir şey de demiyorum ancak. Bizim amaçladığımız yapı ile onların algıladığının arasında fark vardı. O yüzden de ilerlemedi.

Yani biraz gönülsüz ortaklık mı oluştu?

Ortaklık oluşmadı zaten.

Bu konuda UND’de bir basın toplantısı yaptınız…

O bu konudaki düşüncenin dile getirilip firmaların ve bankaların destek vermesi halinde böyle bir ortak yapının kurulmasına yönelik çalışma idi.

Peki alınmış olsa idi ne olurdu?

Biz zaten ona yönelik düşüncelerimizi toplantılar sırasında dile getirdik. Bu saatten sonra bunu tartışmaya gerek yok zaten.

ÇETİN BEY İLE KÜS DEĞİLİZ

Geçtiğimiz UND başkanlık seçimi sürecinde siz UND Başkanı Çetin Nuhoğlu ile pek ilişki kurmaya niyetli değildiniz ama bu UN Ro-Ro’nun satın alınması ile ilgili girişimde birlikte hareket ettiniz...

Çetin Bey (Nuhoğlu) ile o anlamda küs değiliz. Sonuçta aynı zamanda hem Tırsan tedarikçimiz ve Çetin Bey de sektörümüzün derneğinin başkanı. Ben Çetin Bey’in başkan olmak adına yapmış olduğu girişimleri bizim yönetimimiz sırasında doğru bulmadığımı belirtmiş ve yönetim olarak, tavrımızı da koymuştuk. O günkü yönetimdeki arkadaşlarımın da çoğu bu düşüncelerime destek vermişti. Buna rağmen sektörün Çetin Bey’i destekler bir tavır aldığını görünce biz de sektör için daha iyi olan bölünmek yerine, bir bütün olarak hareket etmenin yararlı olacağına inanıp seçime girmeden kendisine bu anlamda görevimizi devredeceğimizi belirtmiştik. Dolayısı ile başkan olmasına yönelik düşüncem ile bu konu birbirine bağımsız bir şey. UN Ro-Ro satılırken kendisi firmanın tekrar yeni bir fona ya da sektör haricindeki bir yapıya gitmesi yerine tekrar bunun sektöre kazandırılmasını arzu ediyordu ve bu nedenle de bizimle birlikte hareket etmeyi önerdi. Biz de peki dedik.

HEDEFİMİZ EN BEĞENİLEN MARKA OLMAK

Tekrar Ekol’e dönecek olursak, gelecekle ilgili büyüme hedefiniz nedir? Hangi noktaya gelmek istiyorsunuz?

Biz seneler evvel hedefimizi koymuştuk. Bu şirketin Türkiye’nin sınırları dışında en çok tanınan, beğenilen Türkiye markası olmasına yönelik bir hedef belirlemiştik. Bu hedefin arkasındaki büyüklük, tamamen bizim başarımızın sonucu olacak büyüklüktür. Çünkü büyüklük bir amaç değildir. Tamamen o başarının sizi getirdiği, noktadır. Yapabilirliklerinizin, pazarınızın verdiği ölçüde. Dolayısı ile başarılarımız bizi nereye kadar götürüyorsa, biz oraya kadar büyüyeceğiz. Bu, bugünkü halimizin bir katı da olabilir, yüz katı da olabilir. Bilmiyorum ve çok da umursamıyorum açıkçası. Ancak teorik olarak sektörümüz büyüme potansiyeli konusunda çok şanslı bir sektör. Dünyanın her tarafında müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılayan, çözümleri sunan tercih edilen bir marka olmanız halinde, Wal-Mart’tan bile büyük bir şirket olmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Ekol’ün hedeflerinin bütçeleri, çalışmalarının bütçeleri ayrıdır. Ama gerçek hedeflerinin hiçbirinin içinde rakamlar yer almaz. Biz burada daha ziyade işin kalitesi, teknolojisi, çalışanın memnuniyeti, huzuru ve markamızın imajı ile ilgili hedefler koyuyoruz. Çünkü bunları zaten layığı ile yapabildiğinizde büyüme kendiliğinde geliyor.İş dünyasında en tanınan, en sevilen en fazla takdir edilen Türkiye markası olmayı hedefliyoruz. Onun dışında becerebilirsek sadece Türkiye’de değil, tüm dünya genelinde kendi firmalarımızla müşterilerine ulaşan, hizmet eden, bir lojistik firması olmak istiyoruz. Şu anda 9 ülkede Ekol olarak varız ama daha da fazla yayılarak bugün Avrupa kıtasında, yarın, Asya, Afrika ve Amerika kıtasında da kendi markamızla olmak istiyoruz. Biz sadece ve sadece iyi, güzel ve doğru olan şeylerle anılmak adına tanınmak istiyoruz. Ve halihazırda kesinlikle doğru yoldayız.

Ya yurt içi…

Ekol belki dış ticaretin yoğun olduğu şehirlerde oldukça iyi bir tanınırlık yüzdesine sahip olsa bile, bugün bizim hizmetlerimiz arasında sadece uluslararası taşımacılık yok. Yurt içi dağıtım gibi, depolama ve çeşitli katma değer hizmetlerimiz var. O alanda, Ekol’ün yapabilirliklerinin yeterli oranda ülkemize yayıldığını düşünmüyoruz. O konuda çalışmalarımızı her geçen gün daha da artırıyoruz. Şu anda, ülkemizin 25 ilinde kendimize ait aktarma lokasyonlarımızda B2B (Business to Business) olarak müşterilerimizin bize vermiş oldukları işlerin yüzde 90’dan fazlasını, hatta bazı ürünlerde yüzde 95 kadarını, tamamen kendi networkümüz üzerinden dağıtımını yapıyoruz. Bazı bölgelerde de, stratejik işbirliği yaptığımız üçüncü parti şirketlerle çalışıyoruz. Tamamen endüstriyel, takip edilebilir, bir dağıtım altyapısı kurmaya çalışıyoruz.

YURT İÇİNDE DEMİRYOLUNDA BİR FIRSAT GÖRÜRSEK GİRERİZ

Bildiğiniz gibi demiryolu yasası geçen yıl çıktı. Şu an yasa yönetmeliklerle şekillendirilme aşamasında. Demiryolu yatırımı yapmayı planlıyor musunuz?

Kısa vadede hemen evet diyebileceğimiz bir şey değil. Takip ediyoruz, izliyoruz. O konuda yurt dışındaki deneyimlerimizin, ışığında yurt içinde bize ve müşterilerimize değer katıp; alternatif bir çözüm olarak gerek hizmet kalitesi, gerek fiyatı ile beklentileri karşılayabilecek bir fırsat görürsek gireriz. Ancak henüz daha istenilen noktada olduğunu düşünmediğimiz için şu anda sadece takip ediyoruz.

BU YIL 800 KİŞİ İSTİHDAM ETTİK

Gelecek bir yıl içerisinde yeni istihdamlar olacak mı?

Ekol ailesi bu yılın başlarında 5 bin 200 civarında idik. Sadece bu yıl kadromuza yaklaşık 800 kişi eklendi. Büyümemizle birlikte istihdamımız da artmaya devam edecektir.

Ya yeni depo yatırımları…

Şu anda iki tane projemiz var. Onların metrekareden daha ziyade otomasyonlu ve ortalama 40 metre yüksekliğinde depolar olacağı için kapasite itibari ile 250 bin metrekareye eşdeğerde iş hacmini sağlayacaklar.

PLANLADIĞIMIZ BİR DEPO YATIRIMIMIZ ORTA BOY BİR OTOMOBİL FABRİKASI YATIRIMINA EŞ DEĞER

Depolarda teknoloji kullanımına da sizin için önemli değil mi?

Biz depolarımızda teknoloji yatırımını ve ilk otomasyon uygulamasını  2000 yılında gerçekleştirdik. Sonra da sürekli olarak bu konuda yatırım yaptık.Hali hazıra planladığımız yeni depo yatırımımız orta boy kapasiteli bir otomobil fabrikası yatırımına eşdeğer maliyette. Ama birinin adı otomobil fabrikası, birinin adı depo oluyor.

SEKTÖRDE EN FAZLA SATIN ALMA YAPAN ŞİRKETİZ

Satın alarak yapılan büyümeye nasıl bakıyorsunuz?

Eğer bize değer katacağını düşündüğümüz yapılar olursa evet. Bugüne kadar sektörde en fazla satın almayı yapan şirketiz. 2002 yılında Unok’u aldık. 2010 yılında STS’yi aldık. 2012 yılında Transuniverse Türkiye ayağını aldık. Sonra, KLG’yi aldık. 2010 yılında Romanya’da bir şirket satın aldık. 2012 yılında da Ukrayna’da bir şirketin yüzde 53’ü ile bizim yüzde 2.5 hissemizi karşılıklı devrettik.

Yakın zamanda yeni bir şirket satın alma gibi bir düşünceniz var mı?

O her zaman gündemimizde. Çünkü bize, sürekli piyasadan yerli ya da yabancı firmaların alımına ilişkin öneriler geliyor. Biz iki artı ikinin beş edebileceği ya pazar olarak, ya bilgi olarak ya da varsa farklı bir iş alanına katkı olarak yararlanabileceğimiz ve yapımızın içerisinde bize değer katacağınız düşündüğümüz satın almalara her zaman sıcak yaklaşıyoruz.

UKRAYNA’DA AĞIRLIKLI OLARAK DEPO YÖNETİMİ VE DAĞITIMI YAPIYORUZ

Ukrayna şu an karışık sizin işleriniz nasıl orada?

Biz orada ağırlıklı depo yönetimi ve dağıtımı yapıyoruz. Elbette ki var olan durumdan etkilendik ama hizmet verdiğimiz müşteriler çok uluslu ve çok nitelikli müşterilerden oluşuyor. O yüzden düşündüğümüz büyümeyi yapamıyor olsak da var olan yapıyı koruyan bir durumdayız.

RUSYA KONUSU

Bugünlerde Rusya’ya yönelik ambargo konusu de sektörde çokça konuşuluyor. Sizin Rusya ile ilgili yeni bir atağınız var mı?

Yok. Biz şu aşamada hem meyve sebze taşımıyoruz hem de Rusya’ya henüz kendi araçlarımızla düzenli olarak hizmet vermiyoruz. Sadece düzenli birçok işini yaptığımız bazı müşterilerimiz var, onu da üçüncü partilerle yapıyoruz.

Rusya pazarına girmeyeceksiniz öyle mi?

Rusya pazarında zaten varız ama diğer yerlerdeki kadar etkin değiliz. Şu aşamada meyve sebze taşıması yapmıyoruz. Üçüncü parti şirketlerle çalışarak gidiyoruz. Ukrayna yatırımımız da aslında Rusya pazarına girmek için bir hazırlık aşamasıdır. Biz Rusya’nın biraz daha küçüğü olan bir yapıda dil ve kültürel avantajlarını öğrenerek bir  yandan sistemimizi ve yazılımımızı geliştirip pazar yapısına uyum sağlarken; bir yandan da proje yöneticilerimizi ve eleman yetiştirip hazır olduğumuzda da Rusya’ya geçmek istiyoruz. Dolayısı ile pazarın içinde bulunduğu durumdan ziyade kendimizi hazır hissetmemizle ilgili bir zamanlama söz konusu. Yoksa karışıklığın her yeri sarması ile ilgili değil. Lojistik her ortamda yapılır. Hatta bazı kısıtların olduğu yerlerde marjların daha da yüksek olduğu bir gerçektir. O yüzden bizi oradaki makro gelişmelerden ziyade kendi içimizdeki hazırlık süreci ilgilendiriyor.

IRAK’TA YAPILANACAĞIZ, ÇÜNKÜ GELECEĞİN ÖNEMLİ PAZARLARINDAN BİRİ

Karışıklık demişken Ortadoğu’da bugünlerde her zamankinden daha karışık. Bölgeye Ekol’ün bir çalışması var mı? Yoksa olacak mı?

Oralarda üçüncü parti firmaları kullanarak yaptığımız işlemler var. Irak’ta kendi şirketimizi kurma düşüncemiz var. Ama şu anda yaşananların bitmesini istiyoruz. Çünkü Irak şu an Ukrayna ve Rusya’ya göre biraz daha tehlikeli. İşin içerisinde can güvenliği olduğu için erteledik. Irak’ta yapılanacağız. Çünkü geleceğin önemli pazarlarından birisi.

MERSİN VE İSKENDERUN LİMANLARINDA ROTTERDAM, ANTWERP LİMANLARINA EŞDEĞER İŞ HACMİ POTANSİYELİ VAR

Türkiye lojistikte coğrafi konumunun avantajının nimetlerini daha ne kadar yer?

Ben yediğini düşünmüyorum. Çok daha fazla yiyebileceği bir dönemin içinde bulunuyoruz. O dönemler, geçmedi geçmeyecek daha da büyüyecek. Mersin Limanı’nın, İskenderun Limanı’nın Rotterdam, Antwerp limanları ile eşdeğer nitelikte iş hacimlerine kavuşabilme potansiyeli var. Özellikle Uzakdoğu’nun, Samsun aracılığı ile Karadeniz’den Rusya’ya, Türki Cumhuriyetlere bağlanması durumunda çok ciddi bir hacim var. O yüzden biz henüz o pastayı yemedik. Regülasyonlarımızı daha çevik, işimizi hızlı ve verimliliği artırarak maliyetlerimizi düşüreceğimiz bir yapıya kavuşturursak Türkiye aslında hiç bugüne kadar görmediği bir lojistik platform olma özelliğine kavuşur.

KANAL PROJESİ SAMSUN-MERSİN HATTI ÜZERİNDE YAPILMALI

Bu konuda geç kalmışlık yok mu?

Elbette. Bugün, Mısır’ın içerisinde yaşadığı durum nedeni ile Port Said’e alternatif bile olunabilirdi. Bir tren yolu ile Mersin’den Samsun’a ulaşıp oradan Rusya’ya ulaşmak en hızlı ulaşım yolu olabilir. Hatta Kanal projesini Samsun’dan Mersin’e yapsalar, daha enteresan olabilirdi.

KÜÇÜK NAKLİYECİ, BÜYÜK NAKLİYECİ MESELESİ

Küçük nakliyeciler daha çok büyüklerin hep ezerek rekabet ettiğinden bahseder. Büyükler ise küçüklerin fiyat odaklı rekabet ettiğinden bahseder. Bu tabloyu nasıl değerlendirirsiniz?

Bu tablo yumurta tavuk, tavuk yumurta ilişkisidir. Ve bu durum bu sektörle ilgili değildir. Dünyadaki tüm sektörlerde, küçük doğası gereği, çevik ve esnektir. Büyük güçlü ama hantaldır. Bizim satın alma gücümüz küçük firmalara göre daha caziptir ama onların günlük maliyetlerini kontrol edebilme ve fırsatları yakalayabilme yeteneği çok daha fazladır. Dolayısı ile burada önemli olan nokta, kendi pozisyonlarını belirlemek. Birçok küçük şirket, yutamayacağı büyüklükte projeyi, cazip fiyatlarla almaya kalkıp büyük bir güven kırıklığı ile sonuçlanacak başarısızlıklar yaptı. Birçok büyük şirket de, küçük şirketteki esnekliği yakalayabilecek, maliyet yapısı ile iş yapmaya çalıştı. Sonuçta ciddi paralar kaybettiler. Dolayısı ile bizim gemimizin draftı 7 metre ise biz 7 metrenin altındaki bir limana gidersek otururuz. O nedenle herkesin kendi yeteneği ve kendi becerisine göre artı ve eksiler var. Biz karar verme sürecini alana kadar onlar belki çoktan yolu yarılamış duruma gelebiliyor. Ama biz araç alırken onlara göre daha ucuza alabiliyoruz. Doğaldır, onlar 10 tanenin biz 500 tanenin pazarlığını yapıyoruz.

BÜYÜDÜKÇE OLUŞAN HANTALLAŞMA TEHLİKESİ

Bazen hantallaştığınızı düşünüyor musunuz?

Düşünmüyorum desem zaten yalan olur. Bunu hantallaşmak diye değerlendirmek de çok doğru değil. Bu bir hız meselesi. Yani sen 6 bin kişilik şirkette, 50 kişilik şirketteki gibi davranamazsın. Bu olanaksız. Bu şu demek değil: Onlar kadar çevik işler yapılmaz onlar kadar, hızlı işler yapılmaz. Bizim 72 saatte İngiltere’ye giden aracımız da var. Şu anda yeni gemimiz ile biz, 72 saatte Zaragoza’ya gidiyoruz. Küçük şirket bile 72 saatte Zaragoza’ya gidemiyor. Ya da gitmek için çok fazla çırpınıyor ama düzenli olmuyor. Ama biz bunu standart başarılabilir hale getiriyoruz. Nedir bu? Büyüklüğün verdiği avantaj. Daha iyi projelendirilip daha iyi standartlaştırabilmek, sonuçta o takım elbiseyi bize göre daha iyi dikiyor olabilir ama biz bin kişinin istediği takım elbiseyi ona göre çok daha iyi, hızlı ve ucuz dikebiliyoruz. O nedenle bunların her birinin, kendi artıları eksileri var. Bundan dolayı ne bizler küçükleri eleştirmeliyiz ne de küçükler büyükleri eleştirmeli. İki taraf da bana kalırsa kendi pozisyonunu kendi değer yaratan özelliklerini, müşterilerinin ve sektörün lehine kullanırlarsa daha sürdürülebilir çözümler ortaya çıkar.

Taşımadığınız ürünler var mı?

Var. Biz, canlı hayvan taşıması, silah, sigara ve alkol tarzı ürünleri taşımıyoruz. O tarz ürünlere yönelik hizmet vermiyoruz. Bu bir tercih. İnsan sağlığına, faydalı olmayan ve riskli olan ürünleri taşımak istemiyoruz. Ya da onlarla ilgili ticaret yapmak istemiyoruz.

YATIRIM KRİTERİ

Yatırım yaparken kriter olarak nelere dikkat edersiniz?

Öncelikle bir kere her şeyden evvel yatırımın bütünleşik hizmet vermemize uygun olup olmadığına ve bize gerek dolaylı, gerek direkt katkısına göre değerlendiririz. Ama bunun yanı sıra konunun bir sürü kılcal damarı olabilir. İlk aşamada finansal olarak cazip olmasa da bir pazara ya da bir sektöre girebilmek için de yatırım yapabiliriz. Ancak temel kriterimiz, mümkün olabildiği kadar var olan şu anki yapımızı tamamlayıcı ya da onu geliştirici işlere yatırım yapmaktır. Eğer benzeri işlere yatırım yapıyorsak doğal olarak direkt kar edebilme hedeflerini tutturabilmesine bakarız.

TEK BİR AĞACI KESMEMEK İÇİN 400 METREKAREMİZİ FEDA ETTİK

Türkiye’de Yeşil Lojistik konusuna önem veren şirketlerden birisiniz. Bunun size sağladığı avantajlar oluşuyor mu yoksa insani sebeplerden dolayı mı Yeşil Lojistik olgusunu destekliyorsunuz?

Hiçbir ticari kuruluş, eğer farklı bir gelir kaynağı yoksa ticari olmayan hiçbir şeyi sürdürülebilir bir şekilde yapma şansına/lüksüne sahip değildir. Biz işimizi daha iyi yapabilmek için, daha az sermaye ile ve şoför bulabilme konusundaki darboğazı aşmak, Türkiye’ye özel geçiş belgesi kısıtlarıgibi kriterleri bertaraf etmek adına intermodale yatırım yaptık. Bunun doğal sonucu olarak da karayolundan daha fazla aracı her geçen gün gerek gemi ile gerek tren ile daha az yakıt, daha az karbondioksit üretecek şekilde karayolundan alıyoruz. Ama sırf yeşil olmak için ekonomik olmayan bir çözüm ile bunu yapıyoruz diyecek noktada olsak yapamayız. Bu hem belli ölçülerde ekonomi, hem sürdürülebilir ve yönetilebilir bir yarar sağladığı için yapıyoruz. Yeşilde bunun arkasından gelen doğal sonuç oluyor. Ama yeşile inanan, sürdürülebilir olmaya inanan bir şirketiz. 1994 yılında burada (Kardelen Tesisi - Ekol Lojistik Genel Merkezi) tek ağacı kesmemek adına deponun içerisindeki akışı bile bozmayı göze alıp 400 metrekaremizi, feda ettik. Bundan dolayı da keyif aldığımız bir ağacımız var. Çünkü biz, onun da canı olduğuna ve yaşaması gerektiğine inanıyoruz. Bundan da mutluluk duyuyoruz. Bu tesisimizi ziyaret eden yurt dışındaki misafirlerimiz en fazla o ağacı ve ofisimizdeki kedileri  hatırlıyorlar. Düşünün her şey unutuluyor. Bunlar sembol olarak kalıyor. Onun için önem veriyoruz ama bu önem vermek ticari çözümlerde gerçekçiliği aşan, yeşil olmak adına pahalı ve kabul edilemez sürelerle hizmet veren bir çözüm derseniz bunu kimse kabul etmeyeceği de bir gerçek.

Etiketler :