DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Geçen yıl İngiltere’de yapılan halk oylamasıyla Avrupa Birliği’nden çıkılması eğilimi ağırlık kazandı.  “BREXIT”  diye adlandırılan bu sürecin ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor. Fransa ve İtalya halkının yüzde 60'ının AB'den ayrılmak istediği kamuoyu yoklamalarında daha önce ortaya çıkmıştı. Fransa'da özellikle aşırı sağ, referandum için gösterilere başladı. Çalışma yasasını protesto edenler de "AB'yi istemiyoruz" sloganları atmaya başladı. İtalya, Portekiz, Hollanda, Yunanistan, Avusturya, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Finlandiya’da da ayrılık rüzgârları şiddetleniyor.

Bu yılın Ocak ayında göreve başlayan ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın ilk icraatı Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) Ticaret Anlaşmasından ABD’nin çıkması yönünde imzaladığı başkanlık emri oldu. ABD ile Uzakdoğu ülkeleri arasındaki ticareti kolaylaştıran ve vergi indirimleri sağlayan bu anlaşmadan çıkılması, dünya ticaret seviyesinde ciddi düşüşler yaratabilecek. Avrupa Birliği 30 yıldan beri tam üyelik bekleyen Türkiye’yi bırakın AB’ye tam üye yapmak, bu ülke üzerinden Suriye göçmenleri gelmesin diye elinden geleni ardına koymuyor. Türkiye artık olağan üstü değil olağan sayılmaya başlayan kararlar alarak, Uzakdoğu ürünlerine ek gümrük vergileri koymaya devam ediyor. Borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen Yunanistan’ın Avrupa Birliğinden çıkarılması, bu mümkün olamıyorsa, en azından EURO Bölgesinden çıkarılması talepleri giderek daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.

Ortadoğu tam bir savaş alanına döndü. Suriye bin bir parça. Irak Hükümeti ne Kuzey Irak Yönetimine hükmedebiliyor ne de Musul kentini teröristlerden temizleyebiliyor. Türkiye, Mısır gibi Ortadoğu ülkelerinin yanı sıra büyük Avrupa başkentlerinde de duyulan patlamalar ve ölen onlarca insan, yürek burkmaya devam ediyor. İnsanlar seyahat etmekten korkar hale geldi. Uçaklar boş uçuyor, oteller boş odalarına müşteri bekliyor. Küresel düzeyde turizm sektörü en kötü dönemlerinden birini yaşıyor.

Tüm bu tablonun ortaya koyduğu gerçek şu: Dünya ekonomisi daralıyor.

Ekonominin genişleme zamanlarında, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganı hakim olurken, bugünlerde, “aman kapılarımızı sıkı kapatalım” anlayışı yaygınlaşmaya devam ediyor. Kabuğuna çekilmek, içine kapanmak, kendi dışındakilere şüpheyle bakmak, her yeni iş ilişkisi kurmak isteyenin gerçek niyetinin farklı olduğunu düşünerek bunu sorgulamak, kendine güvenini kaybetmek, ekonomik daralmayı kamçılayan insan psikolojisinin yansımaları olarak ortaya çıkarıyor.

Böyle bir ortamda, ticaretin bir türevi olarak ortaya çıkan lojistik sektöründe genişleme beklenebilir mi? Tabii ki kısa dönemde beklenemez. Böyle dönemlerde genişleme ve büyüme değil, mevcut yapıyı koruma bile başarı olarak değerlendirilir.

Ancak, uluslararası mal hareketlerinin uzun vadede tekrar hızlanacağı beklentisini de gerçekçi kabul etmek gerekir. Unutulmamalıdır ki, uluslararası ticaret topun yerde sekerek yükselmesi ve tekrar yere vurarak yükselmesi gibi her 50 yılda bir böyle bir süreç yaşanmasına neden oluyor.

Konuya makro değil mikro ekonomi boyutundan bakıldığında, kriz dönemlerinde bir işletme için “iflas nedeni” sayılan unsurlar, diğer bir işletme için “genişleme nedeni” olabiliyor. Kalite sistemlerine, sadece duvardaki bir diploma için değil,  gerçekten kendisini geliştirme süreci olarak bakan, süreçlerini sürekli gözden geçiren, çağı ve teknolojiyi yakalayan işletmelerin bu ekonomik savaştan galip çıkacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Bekleyeceğiz ve gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

Cahit Soysal/csoysal@uysen.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar