YEŞİL MUTABAKAT EYLEM PLANI - 2021

Mayıs ayı yayımızın başlığı “AB Yeşil Mutabakatı” idi. Son dönemde yaşanan kitlesel orman yangınlarının ve sellerin, yaşanan iklim değişikliklerinin sonuçları olduğunu bilmeyen kalmadı. Bu nedenle, “AB Yeşil Mutabakatı” konusuna yeniden dönmek zorunlu oldu.

2015 yılında imzalanan “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” ya da halk arasında bilinen adıyla “Paris İklim Anlaşması”nı 195 ülke imzalamıştı. Bugüne kadar anlaşmayı imzaladığı halde onaylamayan 6 ülke kaldı. Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen’in yanı sıra anlaşmayı maalesef bugüne kadar Türkiye’de anlaşmayı onaylamadı.

Bu tutum başımıza ne belalar açıyor?

Küresel iklim ve doğal hayat konusundaki hassasiyetiyle tanınan uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) bu konuda Türkiye hakkındaki değerlendirmesi şöyle:

“Türkiye, adil yükümlülük çerçevesinde ulusal katkı niyet beyanını küresel sıcaklık artışını 1,5°C altında tutma hedefine uygun şekilde yeniden belirlemeli. İklim değişikliğine karşı dirençli ve ekonomik olarak güçlü bir ülke olma hayalini gerçekleştirmek için Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını hızla azaltacak sanayi, ulaşım ve enerji politikalarını ve uyum politikalarını hayata geçirmesi gerekiyor. 2014 yılında 1990’a göre 261 milyon ton daha fazla sera gazı salan Türkiye, ulusal katkı belgesinde emisyonlarını 2030’da 1990’ın 461 milyon ton üstüne çıkarmayı taahhüt etti. Beyan edilen bu hedef Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının 2030’da 2012 yılı seviyesine göre %162 oranında artacağını gösteriyor.”

Wikipedia’ya göre, “Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede güçlü ve inandırıcı bir politikaya sahip olmadığı görülüyor; halihazırdaki politikalar, Türkiye’nin bu konudaki müzakere gücünü zayıflatıyor.

Aslında, bugün birçok iklim dostu seçenek için ek kaynağa ihtiyaç yok. Rüzgar ve güneş gibi enerji üretim seçenekleri kömürden daha ucuza elektrik üretiyor. Türkiye, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası (EBRD), Fransız Kalkınma Ajansı (AFD), UNDP, Alman Yatırım Bankası (KfW), Avrupa Yatırım Bankası ya da Dünya Bankası gibi pek çok finansal kurum aracılığıyla iklim finansmanına da zaten erişebiliyor. 2013-2016 yılları arasını inceleyen bir çalışma AB kurumlarının iklim fonlarından en fazla yararlanan ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koyuyor (senede ortalama 667 milyon euro).

Paris Anlaşması’nı onaylamanın mutlak azaltım zorunluluğu getireceği de Türkiye’nin anlaşmayı onaylamama nedenleri arasında ancak bu doğru değil. Anlaşmanın Türkiye statüsündeki ülkeler için getirdiği bu tür bir zorunluluk yok.”

Türkiye’de sera gazı emisyonlarının 18 yılda yüzde 138 arttığını belirten,  Euronews’e göre, Türkiye, aynı zamanda Paris Anlaşması'nı onaylamayan tek G20 ülkesi konumunda.

TÜİK verilerine göre 1990 yılında kişi başı karbondioksit eşdeğer emisyonu 4 ton/kişi olarak hesaplanırken, bu değer 2018 yılında 6,4 ton/kişi olarak hesaplandı. 1990’da 219,2 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonu 2018 yılında 520,9 milyon tona yükseldi.

Tüm bu gelişmeler kamuoyunda yoğun şekilde tartışılmaya başlanmış iken, Ticaret Bakanlığı geçen ay “2021 Yeşil Mutabakat Eylem Planı” adlı bir belge yayımladı. “Bir belge” diyorum, çünkü 60 sayfalık tüm metni okuduğunuzda bunun bir “Eylem Planı” değil, “Eylem Planı Yapma Niyet Beyanı” olduğu anlaşılıyor.

Neden “Eylem Planı” değil de “Eylem Planı Yapma Niyet Beyanı” olduğuna ilişkin tespitlerimizi şöyle sıralayabiliriz:

  • Belgede elle tutulur tek hedef olarak “4.1 Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde yenilenebilir enerji ve enerji verimliği politikalarının gözden geçirilmesi” başlığı altında 2027 yılının dördüncü çeyrek döneminde çıktı olarak “Yıllık olarak 1000 MW kurulu güçte RES (Rüzgar Enerjisi Santrali) devreye alınması” ve “Yıllık olarak 1000 MW kurulu güçte GES  (Güneş Enerjisi Santrali) devreye alınması hedeflenmiş. Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yıllardan beri kendiliğinden enerji yatırımı yapmadığı için bundan nasıl “sorumlu koordinatör kurum” tayin edildiği belli değil. Muhtemelen Bakanlık özel sektörü bu konuda teşvik edecek.
  • Bunun dışında “1.1. AB’nin sınırda karbon düzenlenmesinin etkilerinin sınırlandırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmesi” hedefi için 2021 yılının 3’üncü çeyrek döneminde; “2.1. Ülkemizde sanayinin yeşil dönüşümünün ve döngüsel ekonominin geliştirilmesi” hedefi için 2022 yılının 2’nci çeyrek döneminde   Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı koordinatörlüğünde bir “etki analizi yapılması ve “eylem seti önerisi hazırlanması” öngörülmüş.
  • Bunun dışında birçok yerde belli kuruluşların “rapor hazırlaması” eylem olarak belirtilmiş. “Farkındalığın artırılması”, “bilinçlendirme çalışmalarının yürütülmesi” için “seminer veya eğitim programlarının hazırlanası” eylem olarak belirlenmiş.
  • Belgenin en trajikomik bölümü “2. Yeşil ve Döngüsel Bir Ekonomi” başlığı altındaki “2.1.3. Yeşil OSB ve Yeşil Endüstri Bölgesi Sertifikasyon sisteminin uygulamaya alınmasına yönelik olarak teknik ve idari çalışmaların tamamlanması” eylemi için ilgili kuruluşların “Yönetmelik ve daha alt düzeyde mevzuatın hazırlanması” çıktısının yer almasıdır. Demek ki, belgeyi hazırlayanlar bu “Yeşil Organize Sanayi Bölgesi”nde üretilen ürünlerini kolaylıkla AB ülkelerine satabilecekler. Sanki bu bölgeler enerjilerini “enterkonnekte sistemden almayacaklarmış ve girdilerinden hiçbirinde gümülü karbon yokmuş gibi bir metin kaleme alınmış.
  • Belgenin “3. Yeşil Finansman” başlığı altında kaynakların nasıl sağlanacağı belirtiliyor. Buna göre;
  • 3.1.1. Yeşil dönüşümü teşvik amacıyla AB’de sağlanan teşvik unsurları da dikkate alınarak ulusal teşvik sisteminin gözden geçirilmesi ve ihtiyaçlarının belirlenmesi” eylemi için ilgili kuruluşlar, mevcut veya gerçekleştirilecek tesislerin katı, sıvı veya gaz gibi atıklarının temizlenmesine veya yok edilmesine yönelik yatırımlara sağlanan finansal destekler artırılacak; çevre lisansına sahip yatırımlar öncelikli olarak desteklenecek; yeşil dönüşüm faaliyetleri desteklenirken, AB Devlet Yardımları kapsamındaki güncellemeler doğrultusunda değerlendirilecek.
  • Ulusal enerji verimliliği finansman mekanizması geliştirilecek.
  • Hazine ve Maliye Bakanlığı uluslararası sermeye piyasalarına “yeşil tahvil” ihraç edecek.
  • Hazine ve Maliye Bakanlığı sermaye piyasalarına “yeşil sukuk” ihraç edecek.
  • AB’nin yeşil dönüşüm konusunda aday ülkelere yönelik AB finansman imkanlarına erişim amacıyla AB ve üye ülkeler nezdinde girişimde bulunulacak.

Bunun dışında belgede, 15 paragrafta “çalışmalar yürütülecektir” yerine “çalışmalar yürütülmesi hedeflenmektedir” ve “düzenleme yapılacaktır” yerine “düzenlemeler gerçekleştirilmesi öngörülmektedir” denilmiş. Bu da, metnin “Eylem Planı” değil “Eylem Planı Yapma Niyet Beyanı” olduğunun açık göstergesidir.

Belgenin lojistik sektörünü birinci derecede ilgilendiren “2.6. Sürdürülebilir Akıllı Ulaşım” başlıklı bölümünde şu eylemler sıralanmış:

  • Ulaşım tür ve yöntemlerinin dengeli gelişmesini destekleyecek şekilde “Kombine Taşımacılık” Yönetmeliği ve “Lojistik Merkezler” Yönetmeliği yürürlüğe konacaktır.
  • AB ile Türkiye arasındaki demiryolu altyapısının iyileştirilmesine ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülecektir.
  • Yeşil Liman Sertifika Programına ilişkin ulusal mevzuatın hazırlanması ve bu programdan azami fayda sağlanması ve farkındalık oluşturulması amacıyla bilgilendirme ve tanıtım toplantıları gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
  • Akdeniz’in SECA (Kükürt Emisyon Kontrol Alanı) ilan edilmesine yönelik çalışmalar kapsamında, ülkemizce uyuma yönelik hazırlık çalışmaları yürütülecektir.
  • Denizcilik sektöründen kaynaklanan zararlı emisyonların azaltılması ve yeşil denizciliğin desteklenmesine yönelik çalışmalar yürütülmesi planlanmaktadır.
  • Elektrikli araç ve şarj altyapısının geliştirilmesine yönelik strateji geliştirme ve planlama faaliyetleri yürütülecektir.
  • Ulusal Akıllı Ulaşım Sistemleri Strateji Belgesi ve 2020-2023 Eylem Planında yer alan “4.5. Toplu Taşıma Filolarında ve Hizmet Araçlarında Elektrikli Araçların Kullanılması ve Toplu Taşımanın Teşvik Edilmesi” eyleminin etkin bir şekilde uygulanması takip edilecektir.
  • Egzoz emisyonlarının azaltılması ve alternatif yakıtlı, düşük emisyonlu bireysel ulaşım imkânlarının sağlanması amacıyla, bisiklet ve paylaşımlı elektrikli skuter sistemleri gibi mikro hareketlilik araçlarının kullanımının artırılmasına yönelik gerekli mevzuat çalışmaları tamamlanacak, Bisikletli Ulaşım Master Planları hazırlanacak ve bisiklet/e-skuter yolları, park ve şarj istasyonları yapılacaktır.
  • Sürdürülebilir kentsel hareketlilik bağlamında bisiklet yolları başta olmak üzere kentsel ulaşım projelerinde IPA fonları kullanılacaktır.

Görüldüğü gibi bu eylemler de yukarıda belirtildiği gibi bir eylemden çok “niyet beyanlarını” içeriyor. Öte yandan, birinci sırada sayılan şekilde “Kombine Taşımacılık” Yönetmeliği ve “Lojistik Merkezler” Yönetmeliğinin yürürlüğe sokulmasının karbon emisyonunun azaltılmasına nasıl katkı sağlayacağını doğrusu anlayamadım. “Yeşil Liman Sertifika Programı” da öyle. Bir faaliyetin başına “yeşil” sözcüğü eklenince tüm sorunlar çözülecekmiş gibi bir algı yaratılmasını doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Nitekim ”Yeşil Denizcilik” denilerek, denizlerin kirletilmesi de bir sözcükle önlenmiş gibi görünüyor.

Özetle lojistik sektörü için elle tutulabilecek üç eyleme metinde yer verildiği görülüyor. Birincisi toplu taşıma filolarında ve hizmet araçlarında elektrikli araçların kullanılması, ikincisi elektrikli araç ve şarj altyapısının geliştirilmesi, üçüncüsü de bisiklet/e-skuter yolları, park ve şarj istasyonlarının yapılmasıdır. Ancak, bu hedeflere ne zaman nasıl ulaşılacağı meçhul.

Metnin tümü okunduğunda, hiçbir kamu kuruluşunun zaman yönünden sıkıştırılmadığı ve hiçbir kamu kuruluşuna somut bir görev verilmediği görülünce, kamunun “AB Yeşil Mutabakat” girişimleri konusunda henüz bir “eylem planı” hazırlama niyetinde olmadığı; “gelişmelere bir bakalım, ona göre tavır alırız” düşüncesi ile AB fonlarından gelecek kaynaklara odaklandığını bugünden söyleyebiliriz.

Cahit Soysal (cahit.soysal@gmail.com)

Önceki ve Sonraki Yazılar