ŞOFÖRLERİN HAKLARINI ÖDEYEMEYİZ

Ocak ayında Çin’de lokal bir salgın olarak ortaya çıkan ve Şubat ayında küresel boyutta yaygınlaşan COVID-19 salgını tüm dünyayı kırdı geçti. Ülkeler korunma refleksiyle ilk iş olarak sınır kapılarını kapattı. Çoğu yerde sokağa çıkma yasakları uygulanmaya başlandı. Koca koca metropoller terkedilmiş kovboy kasabalarına dönüştü. Yiyecek bulmakta zorluk çeken yaban hayvanları kent merkezlerinin boş cadde ve sokaklarında arz-ı endam etti.  

Ama bu dönemde tüm dünyada tedarik zincirinin en önemli aktörleri olan şoförler, hizmeti bir gün bile aksatmadan direksiyon sallamaya  devam  etti. Türkmenistan sınırlarında birbuçuk – iki ay ne ülkeye sokuldu ne de geri gönderildi.  Şoförlerin  ceplerinde  günlük  yiyeceklerini temin  edecekleri  paraları  bile kalmadı.  İran – Türkiye sınırında haftalarca bekletilen TIR kamyonların şoför mahalleri şoför otellerine dönüştü. Kapıkule’de 2 gün beklemekten şikâyet etmek bir yana, bu sürede kapıdan geçmek lüks bir geçiş olarak değerlendirilmeye başlandı. Yurtiçi taşımacılık yapan araç şoförleri il sınırlarında kilometrelerce uzunluğa ulaşan ateş ölçme ve irsaliye gösterme kuyruklarında perişan oldu. Yol yanlarındaki araziler açık tuvaletlere dönüştü.

Yol boyunda açık lokanta, büfe bulamayan istirahat saatlerinde bir ölçüde rahatlayabilecekleri donanımlı dinlenme tesisi arayışına girişen şoförlerin çektikleri çileler bunlarla da sınırlı kalmadı. Kent içinde her 3 -5 kilometrede bir denetim ekipleri tarafından tekrar tekrar durdurulup kontrollere tabi tutuldular. Görevlilerin, üzerlerine dezenfektan sıkmasına ses çıkarmadılar. Belki de tek tesellileri, kent içi trafiğin çok rahatlamış olmasıydı.

Araçların yüklenmesinde, boşaltılmasında, sevk evraklarının düzenlenmesinde hizmet veren personelin de önemli bir kısmı kapanmış ekonominin aktörleri olarak iş yerlerine gelememişti. Bu nedenle, yükleme – boşaltma – elleçleme operasyonları da gecikmelerle gerçekleştirilebiliyordu. 

Hepsinden önemlisi, canını dişine takmış bu şoförler, her kontrol noktasında cüzamlı muamelesi görüyor, itilip kakılıyorlardı. Kontrolleri gerçekleştirenler, onları bir insan olarak değil, potansiyel virüs yayıcıları olarak görüyordu.

Tüm bu sıkıntılarla boğuşan şoför, evde bir başına bıraktığı eşinin ve çocuklarının ne yiyip içtiğinden bihaberdi. Yaşlı anne veya babasını ziyaret edemiyordu. Hastalandığını duyduğu yakınlarına erişemiyordu. Evindeki televizyonun karşısına ayaklarını uzatarak bir film izleme olanağından çok uzaklardaydı. En büyük özlemi, kafasını evindeki yastığına koyarak kesintisiz uzun bir  uyku çekmek olmuştu.

Hastalandı çalıştı, içi burkuldu çalıştı, salgından korktu çalıştı, aile özlemi çekti çalıştı, dinlenmek istedi çalıştı, kamu otoritesinin olağanüstü hal uygulamalarından bezdi çalıştı. Ama bizi aç bırakmadı, ama bizi susuz bırakmadı, ama bizi giyimsiz bırakmadı, ama bizi tüp gazdan, ev eşyasından, beyaz eşyadan, mobilyadan, bilgisayardan mahrum bırakmadı.

Bu sıkıntıların önemli bir kısmını kent içi dağıtım yapan moto kuryeler de çekti. Onlar da tedarik zincirindeki sondan bir önceki halka görevlerini layıkıyla yerine getirdi.

Bu salgın da gelir geçer ama sağlık çalışanlarımız gibi şoförlerimiz de moto kuryelerimiz de bu kriz döneminin isimsiz kahramanları içinde yer alacaktır. Şoförlerin ve moto kuryelerin hakkını ödeyemeyiz.

Cahit Soysal (cahit.soysal@gmail.com)

Önceki ve Sonraki Yazılar